"İzmir Barosu İnsan Hakları Hukuku ve Hukuk Araştırmaları Merkezi" F tipi cezaevleri raporu kasım 2000

rapor ana sayfa | 1.| 2.| 3.| 4.| 5.|


SONUÇ:


Önceki bölümlerde ayrıntılı olarak açıklamaya çalışıldığı gibi F tipi cezaevlerinin yapımı, Adalet Bakanlığı tarafından, her türlü kaygı verici saptamaya karşın hızla sürdürülmektedir. F tipi cezaevlerinin fiziksel yapısına ilişkin kaygı nedenleri; kalınacak birimdeki yaşam alanının kısıtlılığı, havalandırmanın mimari ve kullanım koşulları, ortak kullanım alanlarının yokluğu, diğer tutuklu/hükümlülerle sosyal ilişki kurma olanağının imkansız görünmesine dayanmaktadır. Kartal Cezaevi’nde infaz koruma memurları ile hiçbir insani ilişkinin olanaklı bulunmamasının yanında ağır tecrit koşullarının yaşanması binanın fiziksel yapısına uygun bir rejimin ne olduğunu göstermekte, uygulamanın hangi yönde olacağının da bir örneğini oluşturmaktadır. Kartal F Tipi Cezaevi örneğinin yanı sıra, Adalet Bakanlığı tarafından bugüne kadar ortaya konan infaz politikaları da bir diğer pratik kaygı nedenidir. Bu kaygı, bir yandan F tipi cezaevlerine yönelik infaz rejiminin halen kamuoyunun tartışmasına açıklanmamış olmasıyla, diğer yandan da Bakanlık yetkilileri tarafından yapılan açıklamaların gerek Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi raporları ve gerekse BM Tutuklulara Uygulanacak Asgari Standart Kurallar ile çelişki oluşturması nedeniyle derinleşmektedir. Tüm bu noktalar bir bütün olarak ele alındığında ise F tipi cezaevlerinde uygulanacak infaz rejimi tutuklu/hükümlüler için bir hücre, bir tecrit uygulaması olarak ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca, tutuklu/hükümlülerin konulacağı birimlerin “kötü muamele” uygulamasını getirmesi, ortak yaşam alanlarının kullanım koşullarının “aşağılayıcı ve insanlık dışı muameleyi” oluşturması, tutuklu hükümlülerde “ciddi sağlık sorunlarına” neden olması sonucunda, hücre tipi cezaevi uygulamasının, mahkeme tarafından verilmiş bir cezanın yanında ek bir ceza öngörüldüğü görülmektedir.

I- Cezaevlerine Konan Tutuklu Ve Hükümlülere Karşı Oluşturulan Anlayış Değişmelidir
Bu aşamaya kadar, F tipi cezaevlerinde kalacak olan tutuklu/hükümlülere ilişkin saptamalar yapılmış ise de, hukukçular olarak bu güne kadar yaşamış olduğumuz deneyimler bize, cezaevinde yaşanan sorunların bir bütün olarak ele alınması gerektiğini ve aslında problemin bir yargılama nedeniyle cezaevine konan kişilere yöneticilerin bakış açısından kaynaklandığını göstermektedir. Suçun sosyal ve ekonomik nedenlerini tamamen dışlayan bu bakış açısı kısaca; cezaevine düşen kişinin dışarıda olan “iyi insanlar” dünyasının dışında sayılarak, dış dünyada yaşayan kişilerin sahip oldukları haklara artık sahip olmadıkları, dolayısıyla iyi davranılmayı hak etmedikleri anlayışını yansıtmaktadır.
Oysa ki, 1999 Yılı Kasım ayında Katmandu’da yapılan Güney Asya Ceza Reformu Konferansında da belirtildiği gibi; kişiler cezaevine cezalandırılmak üzere değil bir ceza olarak konulurlar. Cezaevine konulan kişi, hapsedilmenin getirdiği kısıtlamalar dışında, tüm haklara yetkilidir ve insan olmaktan kaynaklanan hiçbir niteliğini yitirmez.
Konferansta ayrıca, tutuklulara yönelik bu bakış açısının hangi temel üzerinde biçimlendiğine de değinilmektedir. Buna göre; temel olan toplumun devlete hizmeti değildir, devlet ve kurumlarının mevcudiyeti topluma hizmet etme amacına bağlıdır. Ekonomik, politik ve sosyal değişim, farklı insanları farklı biçimde etkiler; reformlar herkesin, özellikle yoksun durumda olanlarla olanakları bulunmayanlar yararına olmalıdır. Demokrasi, adalet demektir ve seçim sandığındaki bir parça kağıt üzerinde kalmamalıdır.
Anayasanın başlangıç ilkelerinde belirtilen “doğuştan sahip olunan onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını geliştirme hak ve yetkisi” Anayasal bir görev olarak devlete verilmiştir. Bu nedenle de, cezaevine konulan kişilerin, sadece cezaevine konulmanın getirdiği doğal kısıtlamanın dışında, bir birey olarak haklarına saygı duyulması ödevi devlete yüklenmiştir. Dolayısıyla, tutuklu/hükümlünün toplum dışına itilmiş ve mahkemece kendisine verilen cezanın yanında kötü davranışları da hak ettiği yönündeki anlayışın terk edilmesi gerekmektedir. Bu noktada, tutuklu ve hükümlülerin, aldığı cezaya göre davranış görmesine neden olan her türlü davranışın terk edilmesine yönelik önlemleri almak ta devlete yüklenen ödevlerdendir. Bu, “suç dışarıda, suçlu içeride kalır” anlayışının sonucudur.

II- Tutuklu/Hükümlüler İçin Özgürlükçü Ortamlar Öngörülmelidir
Yönetim sorunu, binanın biçiminden ayrı ele alınamaz. Yapılacak olan cezaevi binaları, uygulanacak olan cezaevi rejiminin ayrılmaz parçası olacaktır. Oysa ki hürriyeti bağlayıcı cezaların infazına ilişkin çağdaş infaz hukuku anlayışında, suçluyu birtakım yoksulluklara tabi kılmak suretiyle ona çok az da olsa bir azap veya ızdırap çektirme fikri terkedilmiş gözükmektedir. Suçlular yine de bir cezaevinde alıkonmakta ve hatta geceleri bir hücrede tecrit edilmektedirler; fakat gündüzleri suçlunun hayatı ve işi, mümkün olduğu kadar, hür insanların iş ve hayatları gibi organize edilmekte ve böylece suçlu, hür ve namuslu insanların toplum hayatına hazırlanmaktadır. Gerçekten suçlunun toplum hayatına, bu hayatın hiç bir tarafına benzemeyen taş duvarlar içine kapatılmış bir cezaevi toplumu içinde alıştırılmasına veya uyumun bu yoldan elde edilmesine imkan olmadığı anlaşılmıştır.
Hapis cezaları bir süre suçlunun yeniden sosyalleştirilmesi bakımından ve tekerrürü önlemek konusunda çok yararlı ve imkanlar veren bir müeyyide ve araç sayılmıştır. Oysa günümüzün görüşü bu cezayı eskisi gibi değerlendirmemekte ve hatta buna karşı açık bir kötü bakış açısını ortaya koymaktadır: Suçlu insanın cezaevi denilen kötülerden oluşmuş sun’i bir alem içine sokularak ve namuskar sayılan hür insanlar arasından koparılarak, uygulanacak yöntemlerle bir sonuç alınamayacağı, özgürlük düzeyine alışmanın ancak özgür bir ortam içinde mümkün olabileceği, ayrıca hapis cezalarının kişisel ve toplumsal bakımdan büyük sakıncaları olduğu ileri sürülmektedir.

III- Terörle Mücadele Yasası, Öncelikli Olarak 16 ve 17.maddeleri Olmak Üzere Kaldırılmalıdır
Yukarıda belirtmiş olduğumuz bugünkü yasal düzenlemeler, yapımı süren F tipi cezaevlerini inceleyen kurumların ve sivil toplum örgütlerinin cezaevlerinin yapısal özelliklerine dair saptamaları, Kartal F Tipi Cezaevinde Terörle Mücadele Yasası kapsamında tutuklu ve hükümlü olanlara uygulanan tecrit, getirilen sistemin tutuklu ve hükümlülere geceleri tek başlarına uyuyacakları birer oda tahsis etmeyi değil hapis cezasının hücre cezası olarak uygulamasını hedeflediğini göstermektedir.
Adalet Bakanlığı F tipi cezaevi modelinin uluslararası standartların öngördüğü biçimde oda sistemine göre inşa edildiğini iddia etmektedir. Oysa BM Tutuklulara Uygulanacak Asgari Standart Kurallarında, cezaevlerinin mutlaka oda sistemi olması gerektiğine dair bir öneri yoktur. Tutuklu ve hükümlülerin geceleri odalarında uyuma hakları olduğu kabul edilmekte, uyudukları yerlerin yeterli hava miktarına ve taban alanına sahip, aydınlatmaya ve ısıtmaya gerekli özenin gösterilmesi önerilmektedir. Koğuş kullanılması halinde ise birbirleriyle iyi geçinebilecek kişilerin birlikte kalması önerilmektedir (m.9,10).
F tipi cezaevlerinin yapısal özelliklerini inceleyen kurum ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin saptamaları çarpıcıdır. Bu cezaevlerinin, siyasi iktidarın iddialarının tersine oda sistemi olarak değil tecrite yönelik hücre sistemine göre inşa edildiği anlaşılmaktadır. Cezaevlerinin yapısal özeliği uygulamayı da belirler. Cezaevlerinin ortak yaşama izin vermeyecek şekilde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Yapımı süren F tipi cezaevlerinde çok amaçlı salon, kütüphane, iş yurdu, spor salonu gibi alanlar ayrılmış ise de amaçlanan işlevleri yerine getiremeyecek ölçüde oldukları, buralara geçebilmenin ancak oda kapılarının görevli tarafından açılması halinde mümkün olduğu görülmüştür. Ayrıca ortak yemekhanenin olmadığı, kapatma birimlerine ait havalandırma dışında ortak havalandırmanın ve ortak etkinlik alanın olmadığı, kapatma birimlerinin birer yaşam birimi olarak düzenlendiği, tutuklu ve hükümlülerin kurum görevlileriyle ilişkisini en aza indirecek şekilde tasarlandığı görülmüştür.
Ancak, bu saptamaları ve tartışmaları ortadan kaldıran Terörle Mücadele Yasasının 16.maddesinin, “tutuklu ve hükümlülerin birbirleriyle irtibatına ve diğer hükümlülerle görüşmesine engel olunacağı” biçimindeki hükmü nedeniyle F tipi cezaevlerinde ortak yaşama alanı olarak düşünülen yerlerden yararlanma olanağı zaten yoktur. Bakanlık bu maddenin değiştirileceğini bildirmekte ise de F tipi cezaevlerinin yukarıda aktarılan yapısal özellikleri nedeniyle tutuklu ve hükümlülere ortak yaşam olanağı tanımayacağı anlaşılmaktadır.
Önceki bölümlerde belirtildiği gibi, Terörle Mücadele Yasası 1.maddesinden başlayarak antidemokratik hükümler içermekte, ifade özgürlüğü gibi, en temel hak ve özgürlüklerin kullanımını suç olarak düzenlemektedir. Temel haklarını kullanan bunun sonucu olarak yargılanmakta, cezalar almakta ve hüküm giyerek “tehlikeli suçlu” kategorisine girmektedir. Bu nedenle suç, ceza ve infaz hukukundaki ayrımcı ve antidemokratik düzenlemeler içeren Terörle Mücadele Yasasının ve öncelikle bu yasanın 16 ve 17.maddeleri ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası’nın 13.maddesi yürürlükten kaldırılmalıdır.

IV- Tutuklu ve Hükümlülerin Hak ve Sorumlulukları Yasa İle Düzenlenmelidir
Cezaevlerine ilişkin yapılacak reformların samimiyetine güven duyulabilmesi için sorunların bir bütün olarak ele alınması ve tüm tutuklu ve hükümlüleri kapsayıcı düzenlemeler yapılması gereklidir. F tipi cezaevlerinin, Terörle Mücadele ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri Yasaları uyarınca yarattığı eşitsizliğin giderilerek tüm ceza infaz sisteminde bir reforma gidilmesi olmazsa olmaz gözükmektedir.
    Adli ya da siyasi tutuklu/hükümlülerin barındırıldığı cezaevlerinde yaşanan sorunlar sadece bir güvenlik sorunu olmadığı gibi, tutuklu ve hükümlülerin itaatsizliğinden ve taleplerinden de kaynaklanmamaktadır. Sorunların diğer yönü; cezaevinden cezaevine değişen, kişilerin inisiyatifine bırakılmış kötü yönetimlerin yanı sıra sadece güvenliğe endekslenerek, genelge ve protokollerle hak kısıtlamaları getiren Adalet Bakanlığı düzenlemeleridir. Bu sorunların giderilebilmesi amacıyla, Bakanlık ve cezaevi görevlilerinin dışında, sivil toplum kuruluşlarının da işleyişe destek olması gerektiği görüşündeyiz. Bu noktada da; cezaevlerinin yönetimi kişisel inisiyatiflere bırakılmamalı, bir yönetim standardı oluşturulmalı ve haklar ve yükümlülükler getiren tüm düzenlemeler insan haklarını temel alan yasa ve tüzüklerle yapılmalıdır.
    Gerek pratikte gözlenen uygulamalar ve gerekse bu çalışma sırasında ulaşılan bilgiler, cezaevleri politikasının uluslararası standartlara uyum sağlamadığı ve her cezaevinde yapılan uygulamaların, o cezaevi yönetiminin yani kişilerin inisiyatifine bırakıldığını göstermektedir. Bu durum, özellikle hücre uygulamasının yaşama geçirilmeye çalışıldığı ancak resmi açıklamalarla yapımı süren cezaevlerinde yapılan gözlemlerin çelişkilerinin açık biçimde ortaya çıktığı bu dönemde ve özellikle de uygulamanın ne yönde olacağına dair herhangi bir yasal düzenlemenin kamuoyuna açıklanmamış olması durumunda ciddi bir kaygı konusudur.
    Oysa ki, cezaevlerine ilişkin düzenlemelerin Anayasa ve uluslararası standartlara uygun olması gerektiği gibi uygulamanın da aynı standartları yakalaması gerekir. Bu noktada;
    Kurum güvenliğinin ve hak kısıtlamalarının ön planda olduğu normatif düzenlemelerin yerine, tutuklu ve hükümlülerin güvenliğinin, maddi ve manevi varlıklarını koruma ve geliştirmenin, insan onuruna saygının, ön planda olduğu düzenlemeler yapılmalıdır.
    Anayasanın 91. maddesi uyarınca; Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevlerin kısıtlanmasına ilişkin kanun hükmünde kararname çıkarılamaz. Temel hakların kısıtlanmasına dair düzenlemeler KHK ile yapılamayacağı gibi yönetmelik, protokol ya da genelgelerle de yapılamaz. Bu nedenle hak kısıtlaması getiren her türlü düzenleme yasayla yapılmalıdır. Anayasanın 91.maddesi bu düzenlemesiyle bir yasak alan yaratılmıştır. Anayasa m.91 tarafından getirilen bu koşulun da ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin öngördüğü “demokratik toplumun gerekleri” kıstasına uygun olarak kullanılabilmesi gereklidir.
    Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü tarafından 17 Ocak 2000 tarihinde yürürlüğe konan (üçlü protokol olarak bilinen) protokolün çeşitli maddelerinin, pek çok hak kısıtlaması getirdiği; özellikle savunma hakkını, özel yaşamın gizliliğini ve tıbbi etik ilkelerini ihlal ettiği için yürürlükten kaldırılması gerekmektedir.
    Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin ‘Tutuklulara Uygulanacak Asgari Kurallara’ dair (73)5 sayılı kararının 29.maddesi, disipline aykırı davranışların neler olduğunun, bunlara verilecek cezaların niteliği ve süresinin, cezayı verecek yetkili makamın kim olduğunun yasa ile ya da yetkili bir idari makam tarafından tüzük ile saptanmasını öngörmektedir.
    Cezaevi kurallarının, insan haklarını temel alan bir tüzükle düzenlenmesinin yanı sıra, tutuklu/hükümlülerin hak ve yükümlülüklerini belirten bu metinlerin, cezaevine giren her tutuklu/hükümlüye verilmesi de gereklidir. Timur DEMİRBAŞ’ın da haklı olarak belirttiği gibi; “Tutuklu ve hükümlülerin hak ve sorumluluklarının neler olduğunu bilmeleri gerekir. Cezaevine giren tutuklu ve hükümlülere haklarını ve sorumluluklarını içeren yazılı bir metin verilmelidir. İnfaz tüzüğünde bu yönde bir hüküm bulunmasına rağmen uygulanmamaktadır. Haklar ve sorumluklar yasa yerine tüzük ve genelgelerle düzenlendiğinden gelişigüzel politik tasarruflar olmaktan kurtulamamaktadır. Bir iktidar geliyor hükümlülere bazı haklar tanıyor, bir iktidar geliyor onu alıyor. Cezaevindekiler isyan ediyor, açlık grevlerine gidiyor, dolayısıyla kimin hangi hakkı var, hangi yükümlülüğü var, belli değildir.”

V- Cezaevlerinin Beslenme, Sağlık ve Temizlik Koşulları İyileştirilmelidir
    Devletin görevi dört duvar arasına kapattığı insanlara ikinci bir ceza vermek değil, o kişilerin sorunlarını çözmektir. Avrupa insan hakları standartlarında eğilim, tutuklu ve hükümlülerin ulusal sağlık sisteminden yararlanmaları yönündedir. Ayrıca, Avrupa Konseyi normları açısından, tutuklu ve hükümlüler için öngörülen sağlık hizmetleri, ulusal sağlık hizmetlerine denk olmak durumundadır.
    Ceza ve tutukevleri hekimleri, sosyal hizmet uzmanları, diğer sağlık görevlileri ve eğitim görevlilerinin idarî bakımdan cezaevi yönetimlerine bağlı olması, meslek ilkelerinin uygulamalarına engel teşkil edebildiğinden; söz konusu görevliler, ceza ve tutukevlerinin yönetimiyle ilgili, bir yargıç yönetimindeki yerel adlî kurumlara bağlı olarak çalışması gereklidir.
    Cezaevlerinde tedavisi mümkün olmayan ya da cezaevleri koşullarında ilerleyen hastalıkları ya da kalıcı sakatlıkları olan hükümlülerin durumunda, CMUK'un 399. maddesi, bu kişilerin cezalarının infazının ertelenmesi için savcılıklara yetki vermektedir. Gerekli standartların oluşturulması halinde bugünkü ciddi sağlık problemlerinin çözümünde kısmen yarar sağlayabilecek bu düzenleme, özellikle Adli Tıp Kurumu'ndaki problemler nedeniyle sınırlı yarar sağlamaktadır. Savcılıklar, 399. maddenin uygulanması bakımından, Adli Tıp Kurumu'nun görüşüne başvurmaktadır. Adli Tıp Kurumu ise siyasal suçlar söz konusu olduğunda, ölümcül hastalığı olan kişilerin durumunda bile, cezanın ertelenmesine karşı çıkabilmektedir. Adli Tıp Kurumu, bu durumlarda tıbbî değil, ideolojik kararlar vermektedir. 1999 ve 2000 yıllarında CMUK'un 399. maddesinin bu hükümlülere uygulanmasında ilerleme görülmekle birlikte, Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın verilerine göre halen yaklaşık 30 tutuklu ve hükümlü bu durumdadır.
    Tutuklu ve hükümlülerin sağlık kuruluşlarına sevkleri gecikmekte, sevkler sırasında onlara refakat eden jandarmaların baskı yaptığı sıklıkla bildirilmekte, güvenlik görevlilerinin özellikle siyasi mahkûmlara davranışları karşısında mahkûmların hastaneye gitmek istemediği vurgulanmaktadır. Tutuklu/hükümlülerin her gidiş gelişinde çeşitli baskılarla karşılaştığı, hastaların insan için uygun olmayan araçlarla ve kelepçelenerek hastaneye taşındığını belirtilmektedir. İşkence kapsamında değerlendirilmesi gereken bu durum, tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarının çözümünün gecikmesine de yol açabilmektedir.
    Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın 10 yıllık gözlemlerine göre, Türkiye'de tutuklu ve hükümlülerin sağlığına ilişkin problemler, birkaç temel politika tercihinden kaynaklanmaktadır. Bu tercihlerin önemli bir kısmının, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı arasında ocak ayında yapılan ve üçlü protokol olarak anılan protokolde açıkça ortaya konduğu belirtilmektedir.

Cezaevlerindeki sağlık sorunlarının çözümünün kolaylaştırılması açısından hekimlerin belirlediği 4 kriter şöyledir;
1.    Tutuklu ya da hükümlünün, ihtiyacı olduğu zaman doktora ve sağlık hizmetine ulaşmasının sağlanması.
2.    Cezaevinde yaşayanlara verilen sağlık hizmetinin toplumun tüm bireylerinin aldığıyla denk olması.
3.    Yapılan tüm sağlık işlemlerinde mahkûmun onayı, bilgilendirilmesi ve bu sürecin mahremiyetinin gerekliliği.
4.    Cezaevinde görev yapan sağlık hekiminin ya da sağlık personelinin mesleki bağımsızlığının sağlanmasıdır.

VI- Cezaevlerinde Nitelikli Personel Çalıştırılmalıdır
Gerek BM Tutuklu ve Hükümlülere Uygulanacak Asgari Standart Kuralları, gerekse Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Tutuklulara Uygulanacak Asgari Kuralları cezaevi personelinin seçimi, nitelikleri, eğitimi, ücretleri ve sosyal haklarına dair hükümler içermektedir.
Anılan kurallar, infaz memurlarının dürüst ve insansever, mesleki yeterliliğe sahip, eğitim ve zeka düzeyi yeterli, toplumsal bir görevi ifa ettiğinin bilincinde olan kişilerden seçilmesini, ücretlerinin ve sosyal haklarının yeterli düzeyde olmasını öngörmektedir. Cezaevinde ayrıca psikiyatrist, psikolog, sosyal hizmet görevlisi, eğitimci, teknik öğretmen gibi uzmanlar görevlendirilmelidir.
Maksimum güvenlik sisteminin yönetimi oldukça önemli olduğundan, bu tür kurumlardaki personelin, cezaevlerinde ve özellikle operasyonlar sırasında meydana gelen ölüm vakaları da dikkate alındığında, hücre/odalara zorla girme, bu mekanların aranması ve kontrolü konularında eğitim verilmesinin gerekliliği; bu sistemin, personelden kaynaklanan hiçbir hatayı kaldırmayacağı; personelin en ufak bir hatasının sonuçları itibariyle ciddi maddi zarar ötesinde can kaybına sebebiyet verebileceği unutulmamalıdır.

VII- İnfaz Sisteminde Pratikten Gelen Uzmanlar da Yer Almalıdır
Cezaevleri, sadece toplumdaki hukuksal kurumları değil bir bütün olarak toplumu ilgilendirmektedir. Tutuklu ya da hükümlüler, içinde bulunduğumuz toplumda oluşan ilişkiler, yaralar, adaletsizlikler, güç dengeleri gibi nedenlerin sonucunda cezaevlerine konulmaktadırlar. Bu nedenle, infaz kurumlarına konulacak kişilere uygulanacak rejimler de toplumu doğrudan ilgilendirmektedir. Yeni uygulanacak bir infaz rejiminin belirlenmesi ve ilkelerinin konulması aşamasında, kendi meslek alanlarındaki teknisyenlerin yanı sıra pratiğin de içinde olan barolar, tabip odaları, mühendis odaları gibi meslek örgütlerinin de görüşlerinin alınması ve hatta oluşturulan kurulların içinde bir temsilcilerinin bulunması, yeni sistemi çok yönlü hale getirecek, pratikten kaynaklanan sorunları daha baştan diyaloga açık hale getirecektir.

VIII-Cezaevlerine Dönemsel Ziyaretlerde Bulunacak Bir Sivil İzleme Grubu Oluşturulmalıdır;
20 Yıllık Cezaevi Pratikleri başlığı altında da incelediğimiz üzere, Türkiye’de cezaevlerinde can güvenliği ciddi biçimde korumasızdır. Cezaevlerinde meydana gelen yaşam hakkı ihlallerinin pek çoğu infaz koruma memurları ile jandarmanın doğrudan eylemlerinden kaynaklanmıştır. Yine ciddi sayıda ölüm, devletin tutukluların sağlık koşullarına özen göstermemesi sonucunda gerçekleşmiştir. Sonucunda ölümler yaşanan açlık grevlerinin neredeyse hepsinde, cezaevi koşullarının iyileştirilmesi talepleri yer almıştır.
Gerek güvenlik birimlerinin fiili müdahalesi ve gerekse açlık grevleri dönemlerinde, yaşanan gerginlikler ancak sivil girişimler sonucunda giderilebilmiştir. Gerginlikler, genel olarak baroların yönetim kurulu üyelerinin devlet yetkilileri ve tutuklu temsilcileriyle görüşmesi sonucunda bir anlaşmaya bağlanabilmiştir.
Pratik olarak bir “arabuluculuk” biçiminde yaşanan bu sistem kalıcılaştırılmadır. Meslek odaları ile konuyla ilgili kurum temsilcilerinden oluşan bir “sivil izleme grubu” cezaevlerine dönemsel ziyaretlerde bulunmalı ve tutuklu/hükümlüler ile cezaevi personelinin sorunlarını dinleyerek gerekli bağlantıları kurmalıdır. Grubun, yürütmeye yardımcı olma işlevini üstlenmesini sağlayan yasal düzenlemelerin de yapılması gereklidir
Cezaevlerinde yapılan ve 5 yılda 28 tutuklu/hükümlünün ölümüyle sonuçlanan fiili müdahalelerde devlet, jandarma ve gardiyanların, yasadan kaynaklanan yetkilerini kullandıklarını öne sürmüş ise de kamuoyunda, bu ölümlere ilişkin devletin sorumlu olduğuna ilişkin yaygın bir kanı vardır. Yukarıda belirtilen “sivil izleme grubu” üyelerine, böylesi farklı açıklama ve görüşlerin ortadan kaldırılabilmesi için cezaevlerinde yapılan fiili müdahalelerde hazır bulunarak objektif gözlem raporları hazırlama yetkisi verilmeli ve bu da yasayla düzenlenmelidir.

IX- Kurum Çalışanlarının ve Tutuklu/Hükümlülerin Yönetime Katılma Hakkı Olmalıdır
Cezaevleri, sadece tutuklu/hükümlüler açısından değil, çalışanlar açısından da son derece yıpratıcı mekanlar ve iş alanlarıdır. Cezaevinde tutulanların yanında çalışanları da ciddi, mesleki riskler altındadırlar.
Hukuk devleti ilkesinin bir sonucu olarak yönetimin eylemlerinin denetlenebilmesi, “yönetilenlerin” bu sürece katılımıyla mümkündür. Her ne kadar tutuklu/hükümlüler, bir tedbir olarak ya da cezalarının infazı nedeniyle bu ortamda bulunmakta iseler de modern ceza infaz hukukunun, tutuklu/hükümlüler açısından cezaevi yönetimine katılımını önerdiğini, bunun da kurum içinde bir düzen sağlayacağını gözden kaçırmamak gereklidir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Tutuklulara Uygulanacak Asgari Kurallarının 28.maddesinde de ‘kendini yönetme esasına dayanan iyi bir sistemin, sosyal, eğitsel ve sportif nitelikteki etkinliklerin örgütlenmesi ve yürütülmesi sorumluluğunun, gözetim altında, bu konularda gruplandırılmış tutuklulara verilmesini öngördüğü’ belirtmektedir.
Çağdaş cezaevi yönetiminde, emniyet ve güvenlik gereklerinden ödün vermeksizin yapılacak ‘adil işler’ bağlamında çalışan personel arasında uyum ve ekip çalışması, iletişim ile karar alma süreçlerine katılımın sağlanması öncelikli konulardan olmalıdır.

X- Ayrı Bir İnfaz Yargıçlığı Kurulmalıdır
Tutuklu/hükümlülere verilen disiplin cezalarına ilişkin savunma hazırlanabilmesi, savunmada bir avukatın bulunması ve bir avukat aracılığıyla itiraz edilebilmesi için etkin bir mekanizma oluşturulmalıdır.
Ayrıca, infaz ile ilgili her türlü sorunun çözümünün karara bağlanacağı bir uzmanlık mahkemesi, bir infaz mahkemesi kurulmalıdır. İnfaz amiri savcı olursa, şikayetler, cezaevi müdürü aracılığı ile ancak savcılığa ulaşabilirse bundan “şikayet hakkını kullanmanın sağladığı sonuç” elde edilmiş olamaz. Çünkü cezaevinde alınan bir önlemin veya herhangi bir işlemin haksızlığından, sorumlusuna şikayet anlamsızdır. Buna mutlaka bir hakimin karar vermesi gerekir.

XI- Ceza Adaleti Hapis Cezası Yerine Başkaca Tedbirler Geliştirilmelidir
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 30 Eylül 1999 Tarihli “Kalabalık Cezaevleri Ve Cezaevi Nüfusunda Enflasyon” başlıklı tavsiye kararında da belirtildiği gibi, hapis cezasının, cezalandırma yöntemleri içinde en son başvurulması gereken bir önlem olması gerektiği anlayışı yerleştirilmelidir. Hapis cezasının suçluluğun önlenmesi için tek yol olduğu anlayışı değiştirilmelidir. Tutuklamanın tedbir olmaktan çıkıp infaza dönüştüğü, tutuklu ve hükümlü arasındaki statü farkının göz ardı edildiği gözlenmektedir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiye kararları ışığında yapılacak düzenlemelerin yanı sıra, adil yargılanma ilkelerinin yaşama geçirilmesi hayati önem taşımaktadır.

XII-Cezaevlerindeki İç Güvenlik-Dış Güvenlik Çiftbaşlılığı Sona Erdirilmelidir
    Mevcut düzenleme ve uygulamaya göre cezaevlerinin dış güvenliğinden İçişleri Bakanlığına bağlı jandarma, iç güvenliğinden ise Adalet Bakanlığı’na bağlı personel sorumludur. Bu durum, uygulamada çok ciddi boşluklara ve hak ihlallerine yol açmaktadır. Yaşanan hukuka aykırı bir uygulamanın sorumlusunun saptanması konusunda zorluklar yaşanmaktadır.
Cezaevleri yönetiminde standardın sağlanması bakımından, pek çok ciddi sıkıntının temelinde yatan nedenlerden biri olan bu çift başlı uygulamaya son verilmelidir. Cezaevlerinin iç ve dış güvenliği tek elde toplanmalı ve tek yetkili Adalet Bakanlığı olmalıdır.

XIII- Cezaevlerinde Meydana Gelen Ölümlerle İlgili Etkin ve Adil Soruşturmalar Yapılmalıdır
F tipi cezaevleri ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı yetkililerinin yaptığı açıklamalar, infaz politikasının değişeceği ve adil bir infaz rejiminin hazırlanmakta olduğu yönündedir. Ancak, yıllardır sürdürülen infaz politikasının bugünden yarına değişmesi mümkün değildir. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür Yardımcısı Yılmaz SAĞLAM’ın da belirttiği gibi, temel sorunlardan biri “infaz politikalarına duyulan güvensizlik”tir. Bu, haklı bir güvensizliktir çünkü Ulucanlar Cezaevi olayları sadece bir yıl önce yaşanmıştır. Burdur Cezaevi olayları ise bu yıl içinde gerçekleşmiştir. Her iki olayda da tutuklu/hükümlüler hakkında “isyan” suçlamalarıyla davalar açılmıştır. Bu olaylara karıştıkları belirtilen güvenlik birimleri hakkındaki soruşturmalar ise halen devam etmektedir.
Yasa uygulayıcılarının, yasada belirtilen yetkilerini aşarak ya da yasayla yasaklanmış eylemler içine girmek yoluyla işledikleri suçların etkin ve adil biçimde soruşturulmaması, bu kişilerin cezasız kalmasına neden olduğu gibi bu tür başkaca eylemler için azmettirilmiş de olmaktadırlar.
Oysa ki yeni bir infaz sistemine güven duyulabilmesinin en temel koşulu, doğrudan yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığa yönelik eylemlerin etkin ve adil biçimde soruşturulmasından geçmektedir. Bunun için öncelikle son beş yılda meydana gelen Buca, Ümraniye, Diyarbakır, Ulucanlar ve Burdur Cezaevlerinde yaşananlar olmak üzere diğer cezaevlerinde yaşanan olaylara karışan güvenlik birimleri hakkında derhal etkin ve adil soruşturmalar açılmalı; var olanlar da etkin ve adil bir biçimde sürdürülerek sorumlular hakkında en kısa zamanda davalar açılmalıdır.


rapor ana sayfa | 1.| 2.| 3.| 4.| 5.|