"İzmir Barosu İnsan Hakları Hukuku ve Hukuk Araştırmaları Merkezi" F tipi cezaevleri raporu kasım 2000

rapor ana sayfa | 1.| 2.| 3.| 4.| 5.|


İKİNCİ BÖLÜM   
F TİPİ CEZAEVLERİ

(ikinci bölüm, 4. sayfada devam ediyor)

1.TÜRKİYE’DE F TİPİ CEZAEVLERİ

I- ADALET BAKANLIĞI'NIN VERİLERİNE GÖRE F TİPİ CEZAEVLERİNİN YAPISAL ÖZELLİKLERİ
a.    Altı yerde yapımı süren F tipi cezaevlerinin her biri 368 kişiliktir ve 59 adet tek kişilik, 103 adet de 3 kişilik oda bulunmaktadır.
b.    Tek kişilik odaların boyutları 10 m², dubleks olarak düzenlenmiş olan üç kişilik odalar ise toplam 50 m².dir.
c.    Günün bir bölümünün yatakhane dışında geçirilmesinin sağlanması için iş yurdu ve atölye gibi tesislere yer verilmiştir.
d.    Bu cezaevlerinde ikisi erkek, bir tanesi kadın ve diğer bir tanesi çocuk tutuklu/hükümlülerin konulacağı 4 üniteden oluşmaktadır.
e.    Erkek ve kadın hastalar için gerekli imkanlara haiz odalar vardır.
f.    Mahkum çocukları için kreş mevcuttur.
g.    Kendilerine cismen eza veren, yaralayan ve intihar etme teşebbüsünde bulunan mahkumların, bu.fiillerini önleyecek şekilde odalar yapılmıştır.
h.    Spor ve buna benzer faaliyetler için kapalı müşterek amaçlı salon mevcuttur.
   
II- F TİPİ CEZAEVLERİ İÇİN SİYASİ İKTİDARIN İLERİ SÜRDÜĞÜ GEREKÇELER
    Siyasi iktidar, yapımı süren F tipi cezaevlerini “yüksek güvenlikli, modern cezaevleri” olarak tanımlamakta ve yapım gerekçelerini şöyle sıralamaktadır;
a.    F tipi cezaevleri yasaldır ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 16.maddesi ile 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası’nın 13 maddesine dayanmaktadır.
b.    F tipi cezaevleri, ceza ve infaz Kurumlarında asayiş, disiplin ve iç güvenlik tesis etmek, tutuklu ve hükümlülerin daha çağdaş tretman yöntemleriyle eğitilerek topluma kazandırılmalarını sağlamak, koğuş sisteminin yarattığı zafiyetleri önlemek, mahkumlara sosyal, kültürel ve sportif alanlar sunmak üzere geliştirilmiştir.
c.    Söz konusu F tipi Cezaevi projesi tamamen Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi Cezaevi standartlarında yer alan kriterlere sahiptir.
d.    F tipi cezaevleri, Avrupa Konseyi bünyesinde bulunan Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Küçültücü Muamele ve Cezanın Önlenmesi Komitesinin Türkiye cezaevlerinde yaptığı incelemelere dayanan önerilere uygundur.
e.    Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi'nin 19-23 Ağustos 1996 tarihinde gerçekleştirdiği ziyaret üzerine düzenlediği 11 Mart 1997 tarihli raporda koğuş sistemi eleştirilmekte ve bu sistemin suç örgütlerinin iç dayanışmasını güçlendirdiği belirtilmektedir.
f.    Metropollerde kapasite aşılmıştır.
g.    Cezaevlerinin yoğun yerleşim alanları içinde yer alışı, güvenlik sorunu yaratmaktadır.
h.    Cezaevlerinde tırmanan eylem ve olayların temelinde fiziki koşullar (özellikle de "koğuş sistemi") yatmaktadır.

2. F-TİPİ CEZAEVLERİNİN YAPILMA GEREKÇELERİ, YAPISAL ÖZELLİKLERİ VE HUKUKA AYKIRILIKLAR BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

I- F TİPİ CEZAEVLERİ ODA SİSTEMİ MİDİR YOKSA HÜCRE Mİ?
Adalet Bakanlığı’nın kamuoyuna ve çeşitli kurumlara vermiş olduğu bilgiler, F tipi cezaevlerinin “oda” sistemini getirdiği yönündedir.
1.    Oda Tanımı;
Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğünde “oda; evin veya herhangi bir yapının oturmak, çalışmak, yatmak gibi işlere yarayan, banyo, salon, giriş vb. dışında kalan bir veya birden fazla çıkışı olan bölme” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımda dikkati çeken; bir mekan içinde, sosyal alanların dışında kalan, birden fazla çıkışıyla bu sosyal alanlarla bağlantısı olan, bu nedenle de bir “özel alan” olarak tarif edilen birimden bahsedilmekte olmasıdır. Oysa ki F tipi cezaevlerinde kişi yemek, içmek, okumak, temizlik, tuvalet gibi, gerek sosyal ve gerekse özel tüm ihtiyaçlarını aynı alanda gidermek durumunda kaldığı bir mekan içinde bulunacaktır. Tutuklu ya da hükümlünün tüm yaşam alanı bu birime sıkıştırılmış durumdadır. Buradan yola çıkarak; bir tutuklu/ hükümlünün cezaevindeki tüm zamanını geçireceği tek mekana “oda” denilemeyeceği açıktır.
Cezaevi ve infaz sistemleri hakkında ABD’de araştırmalar yapan, denetleme görevinde bulunan Melda TÜRKER de aynı kanıdadır. TÜRKER, Adalet Bakanlığının zaman zaman kendisinden öneri istediğini ve Eski Adalet Bakanı DENİZKURDU’na gönderdiği bir yazıda, “F tipi cezaevlerinin teröristlere dönük olarak yapıldığını, Amerikan Cezaevlerinin buradaki teröristlere uygun olmadığını” kesin bir dille ifade ettiğini belirtmektedir. TÜRKER, “teröristlere uygun cezaevi, suça münhasır cezaevinin mümkün olmadığını” söylemekte, “şiddet suçu işlemiş olsalar bile tek kişiye tek oda prensibine dayalı ve odaların kapılarının gündüzleri açık olacağı bir sistemin uygulanabileceğini” belirtmektedir. TÜRKER, Cumhuriyet Gazetesine verdiği bir demeçte de ‘çağdaş cezaevi yönetimi’ anlayışını “gerektiği gibi sağlık, üç öğün diyet uzmanı tasdikli yemek, tutuklu ve hükümlülerin hijyenik şartlarda yatırılması ve onların birbirinden korunacak şekilde devlet tarafından gözetlenip denetlenmesi” olarak tanımlamaktadır. F tipi cezaevinin “oda değil hücre sistemi olduğunu, Adalet Bakanlığının ‘yanlış anlamaları’ önlemek için bu cezaevlerini ‘oda sistemi’ olarak tanıttığını” da anlatmaktadır.
Türkiye Barolar Birliği’nin “Ceza ve Tutukevleri İle İlgili Araştırma Raporu”nda da belirtildiği gibi, oda sistemi uygulamasında kişinin kendine özgü özel bir yaşam alanı vardır. Bu mekan hiçbir şekilde tecrit amacı taşımayan ve bu sonucu doğurmayacak biçimde düzenlenmiştir. Kişi burada okur, yazar, düşünür, uyur, dilediği zaman tek başına kalabilir. Bu tür uygulamada kişi, kendi özel yaşamını sürdürdüğü bu mekanda kalmak istemediği zaman, diğerleri ile ortak etkinliklerde bulunabileceği kapalı alanlara da sahiptir. Oda sistemini hücre ve koğuş sisteminden ayıran en önemli özellik de budur.

2. Yasal Dayanaklar
Terörle Mücadele Yasası ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası kapsamına giren tutuklu ve hükümlüler ‘tehlikeli suçlu’ kabul edilmektedir. Bu tutuklu ve hükümlülerin, devlet için tehlikeli, suç işleme eğilimleri yüksek, kamu güvenliğini bozmaya yönelik potansiyel tehdit unsuru, tutum ve davranışlarıyla cezaevi kural ve amaçlarına karşı çıkan kişiler olduğu ön kabulü ile ‘tehlikeli suçlu’ kategorisi içinde değerlendirilerek ‘yüksek güvenlikli’ cezaevlerinde hapsedilmeleri hedeflenmektedir. Bu iki yasada pek çok antidemokratik ve eşitlik ilkesine aykırı hükümlerin varlığının yanı sıra ağır bir infaz sisteminin öngörülmüş olması, devletin, hapis cezasını ‘uslandırma’ hedefi için yeterli bulmamasından kaynaklanıyor olsa gerektir. Tarihinde Eskişehir Cezaevi deneyimi yaşayan ülkemiz, ‘tehlikeli suçluları’ bekleyen gelecekten ciddi kaygı duymaktadır. F tipi cezaevlerinin yasal dayanağını oluşturan Terörle Mücadele Yasasının 16.maddesi şöyledir;
    “Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanların cezaları, tek kişilik veya üç kişilik oda sistemine göre inşa edilen özel infaz kurumlarında infaz edilir. Bu kurumlarda açık görüş yaptırılmaz. Hükümlülerin birbirleriyle irtibatına ve diğer hükümlülerle haberleşmesine engel olunur.Bu kurumlarda cezasının en az üçte birini iyi halle geçiren hükümlülerden ... diğer kapalı infaz kurumuna nakledilebilirler. Bu kanun kapsamına giren suçlardan tutuklananlar da birinci fıkrada gösterilen şekilde inşa edilmiş tutukevlerinde muhafaza edilirler. İkinci fıkra hükümleri tutuklular hakkında da uygulanır.”
    Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasının 13.maddesi de “Bu Kanun kapsamına giren suçlardan tutuklananlar ile mahkum olanlar hakkında Terörle Mücadele Kanununun 16 ve 17.maddesi hükümleri uygulanır.” düzenlemesiyle F tipi cezaevlerinin ikinci yasal dayanağını oluşturmaktadır.
Yetkililerin, Terörle Mücadele Yasasının 16.maddesinin değiştirileceğine dair beyanları da bu kaygıları gidermemektedir. Zira yapımı süren F tipi cezaevleri fikrini ve ruhunu bu Terörle Mücadele Yasasından almaktadır. Yasanın 16.maddesi değişse bile ‘bir ve üç kişilik oda sistemine’ dayalı infaz anlayışının değişmeyeceği anlaşılmaktadır.

3. TMY 16.Maddesinin Kaldırılma Olasılığı
Terörle Mücadele Yasasının 16.maddesi, tutuklu ve hükümlülerin birbirleriyle görüşmesini ve diğer hükümlülerle haberleşmesini yasaklamaktadır. Bu madde uyarınca tutuklu/hükümlülerin, günün bir bölümünü yatakhane dışında yararlı faaliyetlerle geçirme ve dolayısıyla iş yurdu spor salonu vb. ortak kullanım alanlarından yararlanma olanağı yoktur. 16.madde hükmünün kaldırılması veya uygulanmaması durumunda bile;
·    Kapatma birimleriyle koridoru birbirine bağlayan kapının gün boyu açılmayacağına,
·    Yemeklerin kapıdaki mazgaldan verileceği, gardiyanlar dahil insani ilişkilere izin verilmeyeceğine,
·    Başkaca insani iletişim kurulabilmenin olanağı olan kütüphaneden, spor salonundan yararlanma ve işlikte çalışma koşulları ile kullanım sürelerinin belirsiz olduğuna,
·    Dolayısıyla kapatma birimlerinde bulunanlar dışında hiç kimseyle sosyal -hatta görsel- hiçbir iletişim kurma olanağı olmadan günün 24 saati, haftanın yedi günü boyunca kilit altında tutulma olasılıklarının son derece yüksek olduğuna,
·    Tek kişilik birimlerin bazılarının müşahede birimi olması ve havalandırmaları bulunmaması nedeniyle tutuklu/hükümlülerin müşahedede kaldıkları sürece, hiçbir biçimde temiz hava alma şansları bulunmayacağına,
·    Tek kişilik diğer birimlerin 10 m² olduğu ve bu alan içine masa, yatak ve dolap konulduğunda tutuklu/hükümlülerin hareket olanağının kalmayacağı bir mekana kapatılacaklarına ilişkin kaygılar - giderilememektedir.

4. İzmir/ Kırıklar F Tipi Cezaevi Gözlemleri
Kırıklar F Tipi Cezaevi’nin İzmir, Manisa, Aydın, Muğla Baroları, İzmir Tabip Odası ve İzmir Mimarlar Odası temsilcileriyle birlikte incelenmesi sırasında Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür Yardımcısı Yılmaz SAĞLAM tarafından verilen bilgiye göre; “F tipi cezaevleri ‘tehlikeli mahkumlar’ için yapılan ‘yüksek güvenlikli’ bir cezaevli modelidir. Yüksek güvenlikli cezaevleri, elektronik güvenlik sistemiyle donatılmıştır. Elektronik güvenlik sistemi, giriş çıkışların el biyometrisiyle kontrolünü, X-ray cihazını, gözetleme kameralarını, cezaevi çevresindeki sensörlü teli içermektedir. Ayrıca, ziyaretçi prosedürü, ortak alanlardan yararlanma koşulları, odalara dağılma prosedürü, cezaevine kabul ve tahliye prosedürü, yönetim mastır planıyla belirlenecektir”.
Yapılan incelemede kapatma birimlerinin, tutuklu ve hükümlüler için dinlenme, uyuma, geceleme birimi olarak değil, 24 saatlerinin tümünü geçirecekleri birer yaşama birimi olarak düzenlendiği görülmüştür. Tuvalet ve duş oda içindedir, ortak yemekhane yoktur, kapatma birimlerine ait havalandırma dışında ortak havalandırma ve ortak etkinlik alanı yoktur. Cezaevinin fiziki yapısı, tutuklu ve hükümlülerin personelle ilişkilerini en aza indirecek şekilde planlanmıştır.
Gerek Kırıklar F Tipi Cezaevi inşaatının gezilmesi ve gerekse yapılan açıklamalar, cezaevinin yapımında temel alınan kıstasın “güvenlik” olduğunu ortaya koymaktadır. İnceleme sırasında F tipi cezaevlerinin yüksek güvenlikli cezaevleri olduğunu belirten Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür Yardımcısı SAĞLAM, bunu belirleyen unsurlardan birinin “yönetim planı” bir diğerinin de “güvenlik sistemi“olduğunu vurgulamıştır. Bir yönetim planının hazırlanmakta olduğu belirtilmesine karşın planın içeriği, infaz rejiminin ana hatları, dolayısıyla taslak kamuoyuna halen açıklanmamıştır. Bu nedenle, cezaevleri ile ilgili olan barolar ve tabip odalarının da tartışmaya katılarak önerilerini sunmaları şu ana kadar mümkün olamamıştır. Cezaevleri rejimleriyle doğrudan ilgili olan bu meslek odaları, şu anda 6 ilde yapılmakta olan F tipi cezaevi inşaatlarına götürülerek yüksek güvenlikli cezaevi rejiminin sadece “bina” ve “güvenlik” bölümü tanıtılmış olmaktadır.

5- İnfaz Politikalarına Güvensizlik
Yapılan cezaevi binalarının, uygulanacak yönetim modelinden bağımsız olacağı düşünülemez. Yüksek güvenlikli olarak yapılan bu cezaevlerinde, uygulanacak infaz rejiminde de “güvenlik” unsurunun ön plana çıkacağı kaygısı doğmaktadır. Bu kaygıyı pekiştiren dört temel nokta vardır;
Birinci nokta, belirlenmiş bir infaz politikasına uygun cezaevi yapılmasının yerine, yapılmakta olan cezaevlerine uygun bir infaz politikanın oluşturulmaya çalışılmasıdır.
İkinci nokta, siyasi iktidarın bu zamana kadar yürüttüğü infaz politikasıdır. Yılmaz SAĞLAM da, yapılan inceleme sırasında F tipi cezaevlerine ilişkin açıklamaların, kamuoyunda şüphe yaratmasının nedenini “infaz pratiklerine olan güvensizlik” olarak tanımlamıştır.
Bu güvensizlik duygusu sonucunda, Kırıklar Köyü yakınında yapılmakta ve şu anda sadece boş bir binadan ibaret olan cezaevi binası bir dinlenme tesisi olarak kullanılabileceği gibi, uygulanacak infaz politikası sonucunda bir zulüm merkezine de dönüşebilecektir.
Üçüncü kaygı nedeni, siyasi iktidarın bu güne kadarki infaz politikalarına güvensizliğe rağmen, yönetim planının hazırlanarak halen kamuoyunun tartışmasına ve katkılarına sunulmamış olmasıdır.
Diğer bir kaygı nedeni ise, “tehlikeli suçlu” kategorisinin belirlenmesi esasına dayanmaktadır.
Bu cezaevlerine konulacak kişiler, Terörle Mücadele Yasası ile Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasaları uyarınca tutuklu olarak yargılananlar ya da hüküm giymiş kişiler olacaktır. Bu iki yasa hükmü ile “tehlikeli suçlu” kategorisinde yer alan kişilerin F tipi cezaevlerine konulacak olması bir arada değerlendirildiğinde, iki yasa kapsamına giren suçların sanıklarının otomatik olarak “tehlikeli suçlu” olarak değerlendirilecekleri görülmektedir.
Gazetede çıkan bir yazı nedeniyle hakkında Terörle Mücadele Yasası uyarınca yargılama yapılan bir kişi “tehlikeli suçlu” olarak nitelenirken, bir gasp ya da cinayet davası sanığı daha önce aynı suçtan birkaç kez hüküm giymiş olsa bile, yasal düzenlemeler gereği tehlikeli suçlu olarak nitelenmeyecektir.
Türkiye’de Son 20 Yıllık İnfaz Pratikleri başlığı altına irdelediğimiz üzere, bu süreç içinde değişen hükümetlere ve yöneticilere rağmen infaz politikaları değişmemiş, devletin güvenliği ve otoritesinin sürekli olarak tutuklu/hükümlülerin güvenliğinden önce geldiğine tanık olunmuştur. 20 yıldır izlenen bu politikaya duyulan güvensizlikle birlikte, F tipi cezaevlerine konulacak kişilerin sadece belirtilen iki yasa kapsamında ve bunların çok büyük bir çoğunluğunun da “devletin güvenliğine karşı” işlenmiş suçlardan yargılanan ve hüküm giyen kişiler olması dikkate alındığında F tipi cezaevlerinin yapımıyla korunması amaçlanan yararın “kamu düzeni” değil “devletin güvenliği” olduğu çarpıcı gerçeği ile bir kez daha karşılaşılmaktadır.

II. HUKUKA AYKIRILIKLAR

F tipi cezaevleri, yukarıda belirtildiği gibi, Terörle Mücadele ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasaları hükümleri uyarınca “yasallık” niteliği taşımaktadır. Ancak bu yapılanmanın yasal bir zeminde olması hukuki zemini, yasallıkla aynı zamanda sağlayamamaktadır.
1. Yargılama Sürecindeki Adaletsizlikler
Tutuklu/hükümlülerin F tipi cezaevlerine konulmalarını gerektiren süreç hazırlık soruşturması aşamasından başlamaktadır. F tipi cezaevine konulacak kişiye, daha hazırlık soruşturmasından başlanarak farklı bir usul uygulanmakta, yasayla arttırılmış cezalar verilmekte, arttırılmış cezaların çekilmesinde şartlı tahliye koşulları ağırlaştırılmaktadır. F tipi cezaevleri uygulamasına geçilmesiyle birlikte, bir de farklı bir cezaevi rejimine tabi tutulacaklardır.
“Yasa önünde eşitlik” ilkesinin açık birer ihlali olan ve F tipi cezaevlerine konacak tutuklu/hükümlüleri kapsayan yasal düzenlemeler şunlardır;
1.1. Kovuşturma ve Tutuklama
Terörle Mücadele ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasaları uyarınca kovuşturmaya uğrayan kişiler, genel kovuşturma usullerini düzenleyen Ceza Muhakeme Usulü Yasası’ndan farklı bir kovuşturma usulünü getiren Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluşu ve Yargılama Usullerini düzenleyen yasa hükümlerine tabi olacaklardır. Buna göre;
Devlet Güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlardan yakalanan kişiler tutuklama veya yakalama yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç 48 saat içinde; toplu olarak işlenen suçlarda 4 gün içinde yargıç önüne çıkarılır. Soruşturma bu süre içinde tamamlanamazsa savcının talebi ile bu süre 7 güne kadar uzatılabilir.
Anayasanın 120. maddesi uyarınca “Olağanüstü Hal” ilan edilen bölgelerde bu süreler 10 güne kadar uzatılabilecektir.
    Gözaltına alınan kişiye susma hakkı hatırlatılmayacağı gibi CMUK düzenlemesinde belirtilen sanık hakları DGM kapsamındaki suçlarda geçerli olmadığı için bir müdafiye başvurma, şüpheden kurtulmak için somut delillerin toplanmasını talep etme, gözaltına alındığını ailesinden istediği kişiye haber verme hakları da hatırlatılmayacaktır.
DGM kapsamına giren fiiller için tutuklama koşulları CMUK’tan farklıdır. CMUK tutuklamayı ‘en son başvurulacak yargılama önlemi’ olarak tanımlarken, DGM kapsamındaki suçlar için tutuklama yelpazesi oldukça geniştir.
Tutuklanması talep edilen sanığın karardan önce dinleneceğine ve sorgusu sırasında vekaletname aranmaksızın müdafii yardımından yararlanacağına ilişkin CMUK hükmü DGM kapsamındaki suçlarda uygulanmaz.
Yakalanan kişi veya sanık için, müdafii seçebilecek durumda değilse, talebi halinde baro tarafından kendisine bir müdafii atanacağına dair CMUK’nun 138.maddesi, DGM yargılama usulüne dahil değildir. 18 yaşın altındaki sanıklar için öngörülen zorunlu müdafilik sistemi de DGM kapsamındaki suçlarda geçerli değildir. Hatta, 15 yaşını bitirmemiş olanlarla sağır veya dilsiz veya kendisini müdafaa edemeyecek durumda olanlar için dahi zorunlu müdafilik sistemi öngörülmemiş, bu durumda olanlara bir müdafi tayini mahkemenin taktirine bırakılmıştır.
DGM kapsamına siren suçların kovuşturulması sırasında müdafiinin, dosya içindeki belgeleri ‘tahkikatın gayesine halel vermeyeceği anlaşılırsa’ incelemesine izin verilir. Kamu davası açılıncaya kadar sanıkla müdafiin görüşmesinde hakim hazır bulunabilir.
1.2. Cezalandırma
    Terörle Mücadele Yasası’nın 5.maddesi, terör suçu ve terör amacıyla işlenen suçlar hakkında, ilgili kanunlara göre tayin edilecek şahsi hürriyeti bağlayıcı cezaların ve para cezalarının yarı oranında arttırılacağını öngörmektedir.
    Terörle Mücadele Yasasının 7.maddesi ile bu yasanın birinci maddesine giren örgütleri kuranlar için 5 yıldan 10 yıla kadar ağır hapis ve ağır para cezası; Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası ise çıkar amaçlı suç örgütü kuranlar için 3 yıldan 6 yıla kadar ağır hapis cezası öngörmektedir.
    Terörle Mücadele Yasasının 13.madde gereğince, bu yasa kapsamına giren suçlardan dolayı verilen cezalar, para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilemez, ertelenemez.
1.3. İnfaz
    - Şartlı Tahliye;
    Terörle Mücadele Yasasının 17.maddesi bu yasa ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasından mahkum olanların şartla tahliyesini, cezalarının ¾ oranının çekilmiş olması şartına bağlamıştır. Türk Ceza Kanununda belirtilen bir suçtan dolayı 10 yıl ceza alan bir kişinin şartlı tahliyeden yararlanmak için 3 yıl cezaevinde yatması yeterli olacakken, bu fiilin örgütsel amaçlı ya da çıkar amaçlı bir suç örgütüyle ilişkili olarak gerçekleştirildiğinin saptanması durumunda ise ceza otomatikman 15 yıla çıkacak ve şartlı tahliye koşullarından yararlanmak için 11 yıldan daha fazla bir süreyi cezaevinde geçirmek zorunda kalacaktır.
    Adli mahkumlar iki defa firar etmiş olsalar, iki defa firara teşebbüs veya cezaevi idaresine karşı ayaklansalar dahi cezaları kaç yıl olursa olsun -ölüm cezasına çarptırılıp da TBMM tarafından ölüm cezasının yerine getirilmemesine karar verilenler de dahil- bir şekilde şartla tahliyeden yararlanma hakları vardır. Terörle Mücadele Yasasından mahkum olanlar ise bir kez firar ya da bir kez firara teşebbüs ettiklerinde veya cezaevi idaresine karşı ayaklandıklarında veya hükümlerinin kesinleşme tarihinden sonra bu yasa kapsamına giren yeni bir suç işlediklerinde şartlı tahliye hakkından yararlanamayacaklardır.
    Öte yandan, cezanın arttırılmasının yanında şartlı tahliye hükümlerinden yararlanma koşulları da ağırlaştıran bu tutuklu/hükümlüler, “tehlikeli suçlu” kategorisine konularak ayrıca özel bir infaz rejimine tabi olan cezaevlerine konulacaklardır.
    Oysa ki Anayasa Mahkemesi’nin 31.3.1992 tarihli ve 92/25,29 sayılı kararında, aynı miktarda ceza alan hükümlülerden birinin, suçunun türü nedeniyle daha fazla ceza çekmesini eleştiren kararında da belirtildiği gibi; “cezanın infazı, işlenen suçun türüne bağlı olmaksızın, suçlunun topluma uyum sağlamasını ve topluma yeniden kazandırılmasını amaçlar.
    Bu amacın gerçekleştirilebilmesi, işlenen suçun türüne bağlı kalmadan ayrı bir programın uygulanmasını gerektirir. ... Bu program, suça göre değil, suçlunun infaz süresince gösterdiği davranışlara ve gözlenen iyi durumuna göre düzenlenecektir. Bu da infazın, mahkumların işledikleri suça göre bir ayrıma gidilmeden, aynı esaslara ve belli bir programa göre yapılmasını ve sonuçlarının gözlenmesini gerektirir. Aynı miktar cezayı alan iki hükümlüden birinin, sırf suçunun türü nedeniyle daha uzun ceza çektikten sonra salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu doğurur ve bu iki mahkum arasında eşitsizliğe neden olur.”
    Terörle Mücadele Yasası’nın, terör suçlusu tanımını yaptığı 1.maddesine göre bu kişiler, hiçbir silahlı veya silahsız eyleme karışmamış olsalar da, herhangi bir örgütle ilişkileri olmasa da, sadece yazdıklar bir makale ya da yaptıkları bir açıklama nedeniyle “tehlikeli suçlu” olarak değerlendirilecekler ve F tipi bir cezaevinde kalmaya mahkum edileceklerdir.
    - Açık Görüş ve Açık veya Yarı Açık Cezaevine Geçiş;
    Terörle Mücadele Yasasının 16.maddesi, bu yasa kapsamına giren tutuklu/hükümlüler için açık görüş yasağı getirmektedir. Terörle Mücadele Yasasının 17.maddesi ile de bu yasa kapsamında mahkum olanların her ay için 6 gün olarak uygulanan infaz indiriminden yararlanamayacakları, açık ve yarı açık cezaevine geçemeyecekleri öngörülmektedir.
    Ancak, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 6.1.2000 tarihli Genelgesi uyarınca, terör suçlularından sadece itirafçılar açık cezaevlerine gönderilebilecektir.

2- Tutukluluk ve Hükümlülük Statüleri
Ceza yasasının öngördüğü bir suçu işledikleri gerekçesiyle yakalanan ve bir “önlem” olarak tutuklanıp cezaevine konan kişiler, üzerilerine atılı suçu işledikleri bir yargı kararıyla sabit olana kadar masum sayılırlar. Yargılamanın devam etmesine dayanan tutukluluk ile bir mahkeme tarafından verilen hükmün kesinleşmesi sonucunda ortaya çıkan hükümlülük durumları, gerek ulusal ve gerekse uluslararası metinlerde iki farklı statü olarak belirtilmektedir. Tutukluluk ve hükümlülük durumlarının nedenini oluşturan ‘masumiyet karinesi’ ulusal ve uluslararası metinlerde temel bir ilke olarak yer almaktadır.
    Birleşmiş Milletler Standart Kuralları’nın 84/2.maddesi; “hüküm giymemiş tutuklular, masum sayılırlar ve kendilerine böyle davranılır” düzenlemesini yapmaktadır. Ayrıca, tutuklular için “özel bir rejim” öngörülmektedir.
    Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Tutuklulara Uygulanacak Asgari Kuralları da henüz yargılanmamış kişileri ‘sanık’ olarak nitelemektedir. Ayrıca, kişinin kendisine isnat edilen suç kanıtlanıncaya kadar masum sayılacağı kuralına da atıf yapılmaktadır. (m.84-85)
    BM İnsan Hakları Komitesi, “sanıkların hükümlülerden ayrı bir yerde tutulmaları gerektiğini, bu ayrımın hüküm giymemiş kişilerin suçsuzluk karinesi hakkına sahip olduklarını vurgulamak için yapıldığını” belirtmektedir.
“Tutukluluk hali bir tedbir olarak başvurulan yöntemdir. Sanığın kaçmasını ve delilleri yok etmesini önlemek için uygulanır. Anayasanın 38.maddesi gereğince “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz”.
Halbuki 16.maddenin birinci ve ikinci fıkrası, suçluluğu hükmen sabit olmuş hükümlülerin cezalarına ilişkin infaz kurallarıdır. Suçları sübut bulmamış tutukluları da hükümlülere ilişkin infaz kurallarına tabi tutmak Anayasanın 38.maddesinin yukarıda belirtilen fıkrasına açıkça aykırılık oluşturur”.

3- Ortak Yaşam Alanlarından Yararlanma Koşulları
Ankara Barosu tarafından Sincan F Tipi Cezaevinde yapılan inceleme sonucunda belirtildiği üzere, açık futbol sahası ve kütüphanenin konumlanışı ile kantin dışındaki ortak alanların kullanımının, idarenin inisiyatifine bağlı olarak, sadece “iyi halli” tutuklulara açık olacağı anlaşılmaktadır.
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi ve Cezaevi Çalışma Grubu, Mimarlar Odası ve Elektrik Mühendisleri Odası, İstanbul Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu tarafından Kandıra F Tipi Cezaevinde yaptıkları inceleme sonucunda düzenledikleri raporda da aynı konuya değinilmiş, atölyelerin kullanımının, uygulanacak tretmana yanıt verilmesi koşuluna bağlandığı belirtilmiştir. Yani, atölyeleri kullanmak bir istisnadır ve bunun için iyi halli olmak, atölyeleri kullanmayı “hak etmek” gereklidir.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür Yardımcısı Yılmaz SAĞLAM da bu düzenlemeyi “hak eden kişiler hak ettikleri kadar yararlanacak” biçiminde formüle etmektedir.
Sosyal ilişkilerin olmamasını esas aldığı görülen bu sistemde ve henüz hangi temele dayanacağı belli olmayan kurallara uymayanların ceza süreleri boyunca, yargılama sürecinde ve avukat görüşü dışında kendilerinden başka hiç kimseyi görmeme riskleri çok yüksektir. Kartal F Tipi Cezaevi pratiği de bu uygulamanın somut bir örneği, bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.
Oysa, ortak yaşam alanlarını temel bir hak olarak kabul etmek yerine, kullanımını “iyi hal” koşuluyla yönetimin inisiyatifine bırakmak özgürlükten yoksun bırakma cezasının bir kat daha ağırlaştırılması demektir.
Ancak, ortak kullanım alanları üzerine yapılan bu tartışmalar, tutuklu/hükümlülerin birbirleriyle görüşme haklarının olması durumunda mümkün iken Terörle Mücadele Yasası m.16/2 kesin bir hüküm getirmektedir. Maddenin; “bu kurumlarda açık görüş yaptırılmaz. Hükümlülerin birbiriyle irtibatına ve diğer hükümlülerle haberleşmelerine engel olunur.” şeklindeki düzenlemesi ile ortak alan kullanımı sonucunda doğabilecek sosyal ilişkiler daha baştan önlenmiştir. Kartal F Tipi Cezaevindeki uygulama da bu yasal düzenlemenin bir sonucudur.
Terörle Mücadele Yasası m.16 hükmünün Anayasaya aykırılığının tartışıldığı karardaki karşı oy yazısında belirtildiği gibi; “Yasanın 16.maddesinin ikinci fıkrasındaki yasaklama, insancıl erekler ve amaçlarla, hukukun işleviyle, özellikle cezaların çektirilmesinde gözetilecek ilkelerle bağdaşmamakta, yeni ek bir ceza niteliği taşımaktadır. Bu da Ay.nın 38.maddesine aykırıdır. Sakıncalı durumları önlemek için devlet her tür önlemi alabilir ama insan onuruna uygun düzenleme ve olanakları kaldıramaz.
... Suç olduğu saptanıp belirlen eylem için öngörülen ceza uygulanınca, sanıklar, suçlar ve cezalar yönünden tüm ayrılıklar ortadan kalkar. Cezanın çektirilmesine başlanmakla eşitlik kuralı gereği sanıklar arasındaki ayrılıklar gözetilemez, hükümlünün devletçe topluma kazandırılması evresi başlar. Bu evrede, çoğunluk oyuyla verilen kararda kabul edildiği gibi önceki evreyle ilgili özellikler söz konusu yapılamaz.
... Suçun türü ne olursa olsun, duygusallığa kapılmadan toplum için olumsuz etkisi, kişisel yönden uyandırdığı kanı ne olursa olsun, ilgili kuralın Anayasa katında uygunluğu irdelenecektir. Herhangi bir suçtan yana olunmaz ki bu tür suçlardan yana olunsun. Hoşgörü, adaletin bir parçası olsa bile, bu ancak ceza belirleyen yargıca tanınan bir yetkidir ve yasal koşullarıyla sınırları vardır.

4- Haklar ve Özgürlükler
“Kişi özgürlüğü ve güvenliği” temel bir insan hakkı olarak asıldır; “herkes kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkına sahiptir.” (Ay.m.19, AİHS m.5, İHEB m.9) Bu hak, vazgeçilemez ve devredilemez temel haklardan biridir. Kişinin gözaltı, tutuklama gibi yollarla özgürlüğünden yoksun bırakılması ise bu kuralın istisnasını oluşturmaktadır.
Cezaevlerinde bulunan ve bir mahkeme kararıyla özgürlükleri kısıtlanan kişiler bakımından, haklarına ilişkin olumlu düzenlemelerin “hak etme” kıstasına bağlanmış olması, “hakların asıl, kısıtlamaların istisna” olması kuralını tersine çevirmektedir. Belli bir süre için verilmiş bir özgürlüğü bağlayıcı cezanın, verilen süreden önce sona ermesinin düzenlenmesi amacıyla belli koşullar konması mümkündür; bu durumda özgürlüğü kısıtlayıcı durum öngörülenden daha önce sonlanacaktır. Burada, yargı erkinin tayin etmiş olduğu yaptırımdan, zamanından önce vazgeçilmesi durumu vardır ve bu tasarruf, işlemin öznesinin lehine yapılmış olması nedeniyle bir tartışma doğurmamaktadır.
Buradaki tartışmanın özü, hükümlüler için belirlenen bazı koşulların yerine getirilmesi durumunda, hükümlü lehine sonuç doğuran “ayrıcalıklar”ın kullanılıp kullanılamaması ile kullanımı hiçbir koşula bağlanamayacak olan “hakların” kısıtlanıp kısıtlanamayacağı sorunudur. Zaten hak olarak belirlenmiş olan bir durumun kullanılmasının belli koşullara bağlanması, koşulların niteliğine göre aşağılayıcı, insanlık dışı ceza ya da davranış veya kötü muamele ve hatta işkence boyutuna kadar varabilecek bir hak ihlalini oluşturabilecektir.
Burada, öncelikle, yapılacak sınırlamanın kendisi doğrudan Ay.m.13 ile düzenlenen; “hak ve özgürlüklerde yapılacak sınırlamaların, öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacağı” kuralını ihlal etmiş olacaktır.
İkinci olarak, öngörülecek koşullar Ay.m.17 ve AİHS m.3’te belirtilen işkence yasağının ihlali olasılığının yanında, belli suç tipleri için öngörülmüş olması nedeniyle doğrudan doğruya Ay.m.10 ve AİHS’nin 14.maddesinde düzenlenin “ayrımcılık yasağının” da ihlali anlamına gelecektir.


rapor ana sayfa | 1.| 2.| 3.| 4.| 5.|