"İzmir Barosu İnsan Hakları Hukuku ve Hukuk Araştırmaları Merkezi" F tipi cezaevleri raporu kasım 2000
rapor ana sayfa | 1.| 2.| 3.| 4.| 5.|
ÖNSÖZ
Ülkemizde, cezaevleri 1980 yılından bu yana yaşanan açlık grevleri, ölüm
oruçları, direnişler ve ölümlerle sürekli gündemde olmuştur. Uzun bir süredir de
cezaevleriyle ilgili gündem F tipi cezaevleri tartışmalarıdır. Adalet
Bakanlığı’nın verilerine göre 72.500 civarında bulunan toplam tutuklu ve
hükümlünün, “tehlikeli suçlu” kategorisinde sayılan yaklaşık 11.500 kişinin
bu cezaevlerine konulması planlanmaktadır.
Bir hukukçu örgütü olan İzmir Barosu, insan haklarına dayalı demokratik hukuk
devletinden yana tavrı nedeniyle bu tartışmanın odağında yer almaktadır.
Cezaevlerinden dışarıya yansıyan görüntü; o ülkenin adaletinin görüntüsüdür.
Öncelikle vurgulanması gereken; “her insanın suçu kanıtlanana kadar masum kabul
edilmesi gerektiği”nin yanında “suçu kanıtlanmış, mahkumiyet kararı
kesinleşmiş olsa dahi onun öncelikle İNSAN olduğu”dur. Bu nedenle cezaevine konulan
kişilerin de her insan gibi temel insan haklarına sahip olduğunun kabul edilmesi
gerekmektedir. Tutuklu ve hükümlü statüsünde bulunan kişiler, cezaevlerinde tutulma
nedeniyle özgürlüklerinin sınırlanması dışında, diğer tüm insan haklarına
sahiptir. Kişiye, işlediği suçun karşılığı olarak hapis cezası ile gereken ceza
verilmiştir. Bu cezanın, cezaevlerinde çeşitli nedenlerle meydana gelen ölümlerle
ölüm cezasına dönüşmemesi gerekmektedir. Özgürlükten yoksunluk, insana saygıyı
sağlayıcı maddi ve manevi koşullar içinde gerçekleştirilmelidir. Bu kurallar,
artık günümüzde Cezaevlerinde İnsan Hakları İlkelerinin temelini oluşturmaktadır.
Bu düşüncelerle; Baromuz İnsan Hakları Hukuku ve Hukuk Araştırmaları Merkezi,
açılması öngörülen F tipi cezaevi sistemini, ceza infaz hukuku açısından çok
yönlü olarak incelemiş ve bu raporu hazırlamıştır.
Sorun ve çözümü, “F tipi cezaevine evet ya da hayır” şeklinde basite
indirgenemeyecek kadar önemli ve kapsamlıdır.
Doğru yöntemler kullanarak saptanan sorunların, ilgili taraflarının yanında hukukçu
örgütleri ve bilim çevrelerinin katılımı ile tartışılması ve çözüm
önerilerinin birlikte hazırlanması ile mümkün olacağı unutulmamaktadır.
Rapor, bu düşüncelerle, sorunun çözümüne katkı amacıyla hazırlanmıştır.
Yaklaşık altı aydan bu yana araştırmalar yaparak, bu güzel yapıtı hazırlayan
Merkezimiz Müdürü Hülya ÜÇPINAR ile üyemiz Av. Arzu DEMİRCİ’ye ve katkıda
bulunan herkese teşekkürlerimi sunarım. İzmir 29.11.2000
Av.Arif Ali Cangı
İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi
İnsan Hakları Hukuku ve Hukuk Araştırmaları Merkezi Koordinatörü
GİRİŞ
Terörle Mücadele Yasası ve Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası
uyarınca cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin konulacakları F tipi
cezaevlerinin yapımına, pek çok tartışma, soru işareti ve toplumsal muhalefete
karşın hızla devam ediliyor. Kamuoyundaki tartışmalar, F tipi olarak adlandırılan
yeni cezaevi yapılandırmasının, koğuş sistemi ile karşılaştırılması üzerine
kurulmuş durumdadır.
Türkiye’de cezaevleri sorunu dönemsel değildir. Protestolarla, açlık grevleriyle,
operasyonlarla, ölümlerle gündemi sürekli meşgul eden bir sorundur. 1981’den bu
yana açlık grevleri ve güvenlik güçleri tarafından yapılan operasyonlar sonucunda
ölenlerin yanında, tedavileri yapılmayan, gereken zamanda hastaneye götürülmediği
için ve diğer nedenlerle yaşamlarını yitirdiği saptanabilen tutuklu/hükümlülerin
toplam sayısı yaklaşık olarak 250’dir. Cezaevlerinin bir problem olarak kamusal
alana yerleşmiş olmasının nedeni, ortaya çıkan bu korkunç tablo ve bu tabloyu
yaratan infaz anlayışıdır. Bu nedenle de koğuş sisteminin tek başına böyle bir
sonucu oluşturduğu düşünülemez. Sorun, cezaevi tipinin ne oluğuna bakılmaksızın,
ceza ve infaz politikasında yatmaktadır.
Tutuklu, ceza yasasında düzenlenmiş bir suçu işlediği gerekçesiyle yakalanan ve bir
“önlem” olarak tutuklanıp cezaevine konan kişidir. Üzerine atılı suçu
işlediği bir yargı kararıyla sabit olana kadar masum sayılır. Hükümlü ise suç
oluşturan eylemi nedeniyle, belli bir süre için ve cezasını çekmek üzere
özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişidir. Bir mahkeme tarafından verilen
hürriyeti bağlayıcı cezanın kendisi, zaten yapmış olduğu, suç sayılan eylemin
karşılığıdır. Bu nedenle, bu kişiler cezaevi öncesinde sahip oldukları temel
haklara -özgürlüğünden yoksun bırakılma dışında- aynen sahiptirler. Yaşam
hakları mutlaktır ve her zamankinden daha fazla devlet güvencesi altındadırlar.
İşkence ve kötü muameleye uğratılamazlar, vücut bütünlüklerinin korunması,
maddi, manevi varlıklarının korunması ve geliştirilmesi gibi tüm temel hakları
saklıdır.
Bu nedenle de F tipi cezaevi çerçevesinde yürütülmekte olan tartışmalar bir bina
sorunu olarak görülemez. Eğer, yeni tip cezaevlerinin yapımı bir reform niteliğini
taşıyorsa, bunların neden bir grup mahkum için öngörüldüğü sorusu
sorulmalıdır. Bu durumda, infaz sisteminde yapılan “reform”ların aslında tüm
cezaevlerinde kalan tutuklu/hükümlülerin de temel hakkı olduğu gerçeği ortaya
çıkacaktır. Dolayısıyla, reform olarak belirtilen çalışmaların sadece bir gruba
münhasır olması değil halen cezaevinde bulunan bütün tutuklu/hükümlüleri için
insani yaşam koşullarının gerçekleştirilmesi gereklidir. Aksi halde, bu yolda
yapılan açıklamaların bir inandırıcılığı olmayacaktır.
“Reform” açıklamalarıyla birlikte Adalet Bakanlığı, F tipi cezaevi projesi ile
Avrupa standartlarının da üzerinde niteliklere sahip bir cezaevi yapı modeli
geliştirildiğini belirtmektedir. Oysa öngörülen F tipi cezaevleri “beş yıldızlı
oteller” değil, “tehlikeli suçlular” için öngörülmüş, “yüksek
güvenlikli” bir infaz modelidir.
İnsan Hakları İzleme Komitesi (Human Rights Watch-HRW), F tipi cezaevlerini “küçük
grup izolasyonu” olarak tanımlamaktadır. 22 Mayıs 2000 tarihinde Adalet Bakanlığı
ile bir görüşme yapan İnsan Hakları İzleme Komitesi Delegasyonu F tipi cezaevlerinin
“küçük grup izolasyonu” sistemini getirdiği dile getirmiş fakat bu tanımlama
Bakanlık yetkilerince kabul edilmemiştir. Delegasyonun, Kartal F Tipi Cezaevi’nde spor
yapmak için gerekli düzenlemeler ve kütüphane bulunmasına rağmen tutukluların,
neredeyse tüm gün hücrelerinde tutulduklarını belirtmeleri üzerine Bakanlık
yetkililerinin verdiği yanıt oldukça çarpıcıdır; Bakan, bu uygulamanın, tehlikeli
suçlar için düzenleme getiren Terörle Mücadele Yasası uyarınca tutulan kişiler
için “uygun” olduğunu belirtmektedir.
Siyasi iktidarın F tipi cezaevlerine yönelik politikasını özetleyen bu yanıtın
yanı sıra, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun Ulucanlar Cezaevi İnceleme
Raporunda F tipi cezaevi ile ilgili olarak yapılan vurgular da dikkat çekicidir.
Komisyon, inceleme sürecinde resmi kurumlarla yazışmalar ve çeşitli kademelerdeki
devlet görevlileriyle yapılan görüşmeler sonucunda herkesin, söz birliği ile
çözümün F tipi cezaevleri olduğuna işaret etmelerinin ve sözü F tipine
getirmelerinin kuşku uyandırıcı olduğunu; cezaevlerinde son günlerde tırmanan
gerginlikle F tipi cezaevleri için kamuoyu oluşturma isteği arasında ilişki
bulunduğu konusundaki kuşkusunu dile getirmektedir. Bu da, devletin, F tipi
cezaevlerini, insanların ölümleri pahasına uygulamaya koyacağı kaygısını ciddi
biçimde yaşatmaktadır.
rapor ana sayfa | 1.| 2.| 3.| 4.| 5.|