TTB F Tipi cezaevleri Raporu
http://www.ttb.org.tr
F TİPİ CEZAEVLERİNE İLİŞKİN TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ RAPORU
Adalet Bakanlığı tarafından 1997 yılında projelendirilen ve kamuoyunda uzun süredir
“Hücre Tipi Cezaevi“ olarak tartışılan “Yüksek Güvenlikli Cezaevleri“ TTB
İnsan Hakları Kolu tarafından 1997 yılında düzenlenen “Cezaevleri Sempozyumu“
nda “Hücre Tipi Cezaevi“ alt başlığı altında tıbbi boyutlarıyla
tartışılmış ve izolasyonun insanın psişik ve fizik yapısı üzerinde yaratacağı
ciddi tahribatlarından dolayı sempozyum sonuç bildirgesinde “ Hücre Tipi Cezaevi
“nin tıbbi açıdan sakıncalı olduğu belirtilmiştir.
16 Haziran 2000 tarihinde İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi Cezaevi Çalışma
Grubu’nun çağrısı üzerine Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevi’ni inceleme amacıyla
oluşturulan heyete İstanbul Tabip Odası İnsan Hakları Komisyonu üyeleri de
katılmış ve inşaatı tamamlanmakta olan cezaevlerinde incelemelerde bulunulmuştur.
Daha sonra 28.Temmuz 2000 tarihinde aynı özelliklere sahip olan “Sincan F Tipi
Cezaevi” de içerisinde hekimlerinde bulunduğu bir grup tarafından incelenmiş
sonuçlar kamuoyuna açıklanmıştır.
Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi Kandıra mevkiinde şehir merkezinden oldukça uzak bir
bölgede kurulmuştur. Çevresinde yerleşim birimi bulunmayan cezaevi 70 dönümlük
arazi üzerine inşa edilmiştir. Oturum alanı 17 bin metrekare olan cezaevi, toplam 373
kişilik kapasiteye sahiptir ve 103 adet küçük grup izolasyon ünitesi (3 kişilik), 64
adet tek kişilik hücreden oluşmuştur.
3 kişilik küçük grup üniteleri iki kat halinde inşa edilmiştir. 25 metrekarelik alt
kat bir adet tuvalet içermekte olup, tuvalet aynı zamanda banyo amacıyla da
kullanılacak şekilde düşünülmüştür. Üst kat yatma amacıyla oluşturulmuş ve
havalandırmaya bakan iki adet pencere içermektedir. Üst katta ısınma amacıyla
küçük bir radyatör bulunmaktadır. Alt kata mazgal deliği içeren bir demir kapı
açılmakta ve kapının 1/3 alt bölümünde yemek servisinin yapılacağı bir aralık
bulunmaktadır. Alt katta havalandırmaya açılan bir kapı mevcuttur, kapının kilidi
içeriden oluşturulmuştur. Havalandırma mekanı 30 metrekarelik bir beton alandır ve
çevresi 8 metre yüksekliğinde beton duvarla çevrilidir. Her koridora 3 adet ünite
açılmakta ve ünitelerin arasında oldukça uzun mesafeler bulunmaktadır.
Tek kattan ibaret olan tek kişilik hücreler 10 metrekarelik bir kullanım alanına
sahiptir. Aynı nitelikleri taşıyan bir kapıyla girilen hücre bir tuvalet
içermektedir , havalandırmaya bakan bir penceresi mevcuttur. Küçük grup izolasyon
ünitelerinden farklı olarak dışarıdan kilit sistemine sahip bir kapıyla 25
metrekarelik aynı nitelikli bir havalandırma bölümüne açılmaktadır. Bu
havalandırma alanına iki adet hücrenin kapısı açılmaktadır. Havalandırmaya
koridordan direkt olarak açılan bir kapının gardiyanların girişi için
kullanılacağının açıklanması bu hücrelerde kalacakların havalandırmaya
çıkışlarının sınırlandırılacağını düşündürmektedir.
Tek kişilik “oda/hücre”lerden iki tanesi özel olarak düzenlenmiştir. Bu
hücrelerin havalandırması yoktur, tüm yüzeylerinin vinileks kaplanacağı ve 24 saat
gözetleneceği, buralara kendisine ve başkalarına zarar verecek nitelikte psikolojik
rahatsızlığı doktor raporu ile saptanan tutuklu ve hükümlülerin konulacağı
bilgisi verilmiştir.
Tek kişilik hücrelerin üst katında iş atölyesi amacıyla oluşturulmuş birimler
mevcuttur. Bakanlık yetkililerinin verdiği bilgilere göre tretmana yanıt verecek
tutuklu ve hükümlüler günün belirli saatlerinde bu bölümde değişik uğraşılarda
bulunabileceklerdir. Bu birimler dışında ortak mekan olarak bir spor salonu ve bir
kitaplık odası (kütüphane) oluşturulmuştur.
Cezaevi binasının üst katı idari işler için düzenlenmiştir. Mahkum kabul
bölümünün üzerinde psikolojik ve sosyal rehabilitasyon çalışmaları için
mekanlar, laboratuvar ve revir bulunmaktadır.
Adalet Bakanlığı Cezaevleri Genel Müdürlüğü yetkilileri Yüksek Güvenlikli
Cezaevleri’nde uygulamaya ilişkin sorulara henüz bu konu üzerinde çalışmaların
devam ediyor olması gerekçesiyle yanıt vermemişlerdir.
GENEL DEĞERLENDİRME:
3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 16.madesinde bu yasa kapsamına
giren suçlardan tutuklanan ve mahkum olanların cezalarının , “tek kişilik veya üç
kişilik oda sistemine göre inşa edilen özel infaz kurumları”nda infaz edileceği ,
bu kurumlarda açık görüş yaptırılmayacağı , hükümlülerin birbirleriyle
irtibatına ve diğer hükümlülerle haberleşmesine engel olunacağı
öngörülmüştür. Aynı uygulamanın Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele
Yasası’nın kapsamına giren suçlardan tutuklananlar ile mahkum olanlar hakkında da
uygulanacağı öngörülmüştür.
Kanımızca ; hazırlanan projede insan unsuru gözardı edilerek , konu sadece güvenlik
sorunu olarak algılanmakta ve cezaevi binasından başlayarak tam bir izolasyon
hedeflenmektedir. Oysa bizlere tıp biliminin öğrettiği bir konu da insanın toplumsal
bir varlık olduğudur. İzolasyonunun insanı kimliksizleştirmek , ağır psişik ve
fizik bozukluklar yaratmak gibi sonuçlarının olduğu bilimsel verilerle ortaya
konulmuştur. Fiziksel, sosyal ve psikolojik insani gereksinimleri yok sayan izolasyon
yaklaşımı ile hükümlü güven hissi, dayanışma, paylaşım gibi haklardan yoksun
bırakılmaktadır.
Bakanlık tarafından savunulan oda sisteminin temel iddiası , bireye yalnız kalabilme
olanağı sağlamaktır. “Oda” ve “Hücre” kavramları arasındaki farkların
üslup farkı olmaktan öte olduğunun anlaşılması soyutlama ve tecrit açısından
değerlendirilmesi ile mümkündür. Oda sistemi cezaevlerinde odaların ortak yaşam
alanlarına açıldıkları, F Tipi Cezaevlerinde ise fiziki ve hukuksal açıdan
“soyutlama-tecrit” esasına dayalı hücrelerden ibaret bir yaşam planlandığı
Ankara ve İstanbul Baroları tarafından da açıklanmıştır.. Yapılan incelemede oda
olarak ifade edilen yerlerin gerek ortak kullanım alnına açılmaması, gerekse iç ve
dış mimari tasarımın izolasyona göre planlanması hücre tanımlamasına denk
düşmektedir.
Cezaevleri her türlü yerleşim alanından dikkat çekecek kadar uzak, ulaşımı zor ve
geniş araziler içerisine kurulmuştur. Bu durumun cezaevi kompleksini kamunun en
dolaysız haber alma ve incelemesinden mutlak şekilde izole ettiği açıktır. Yine;
ilgili kişilerin (avukat, görüşçü) ulaşım ve irtibatı açısından sorun
olacağı ve muhtemel hak ihlallerinin tespit ve takibinin ciddi biçimde zorlaşacağı
da açıktır.
Cezaevi koruma duvarının dışında ve Jandarma hizmet binasına yakın inşa edilmiş
tek katlı “bekleme yeri” 40-50 kişi kapasitelidir. Bu bina ile cezaevi alanı
arasında irtibat bulunmayıp ana nizamiye dışında giriş bağlantısı
kurulmamıştır.
Cezaevinin muhtemel kapasitesi (368 kişi) düşünüldüğünde; bekleme yeri kapasitesi
avukat ve aile görüşlerinin süre, sayı ve periyotla sınırlanacağı izlenimini
uyandırmaktadır. (Aile görüş kabinlerinin sayısı, yapısı ve görüşte iç hat
telefon bağlantısının kullanılacak olması da bu görüşü güçlendirmektedir).
Aksi takdirde ise geniş açık arazi içerisinde başkaca bir bekleme yeri
bulunmadığından aile ve avukatların bekleme süresince hava koşullarından (soğuk,
sıcak, yağış vs.) ve fiziki zorluklardan (ayakta bekleme) korunması mümkün
gözükmemektedir.
Her iki durumun da hukuksal ve sosyal açıdan ciddi biçimde eleştirilmeye ve muhakkak
değiştirilmeye muhtaç olduğu değerlendirilmiştir.
Dış koruma duvarında bir nizamiye kapısı bulunmakla beraber esas kontrolün bina
giriş kapısından girilen bölümde yapılacağı anlaşılmaktadır.
Yukarıda anlatılan bekleme odasında “x-ray” cihazı ve “el ayası taraması”
cihazı bulunacağı belirtilmesine ve giriş kapısında ayrı bir “x-ray” cihazı ve
boydan dilimli elektronik turnike kapı bulunduğu görülmesine rağmen, giriş
bölümünde yer alan “erkek arama odası” ve “kadın arama odası” anlamdan
yoksundur. Bu aynı zamanda ikinci kez elle arama anlamına da gelmektedir.
Bakanlığın önemli teknoloji yatırımı yaptığını açıkladığı “Yüksek
Güvenlikli F tipi Cezaevi” girişine ayrıca birer elle arama odası yerleştirmesinin
en hafifinden teknoloji kullanımının verimli hale getirilmediğini göstermektedir.
Ancak elle aramanın bugüne kadar ki uygulamada açık olarak tespit edilmiş bulunan;
hak ihlallerine varan psikolojik ve hukuksal veçhesi düşünüldüğünde teknolojik
yatırımın genel zihniyeti değiştirmediği endişesi uyanmaktadır.
Cezaevinde ortak kullanım alanlarının bazıları idari bina içerisindedir ve
kısıtlı mekanlardır. Ayrıca bu alanların kullanımının “tretmana” alınan
yanıta göre bireysel olarak planlanacağı belirtilmektedir.
Tek kişilik izolasyon ünitesinde tutulacak olan kişilerin kalacakları mekanlar bir
başkasıyla iletişimi bütünüyle engelleyebilecek bir tasarıma sahiptir.
Havalandırma alanına iki ayrı hücre kapısının açılması iletişim açısından
bir değer taşımamaktadır. Havalandırmaya çıkılıp çıkılmayacağı da dahil
olmak üzere, burada yaşayacak olan kişinin tüm sosyal yaşantısı üzerindeki
inisiyatif yetkililerin elindedir. Ayrıca tüm kapatılma birimlerinin elektrik, su
ısıtma, merkezi yayın sistemleri dışarıdan kontrol edilebilecek şekilde
düzenlenmiştir.
Ortak yemekhane bulunmadığı gibi, hücre kapısının yemek bölümü dahi infaz koruma
memuruyla gerektiğinde yüz yüze iletişimi engelleyecek şekilde tasarlanmıştır.
Kontrol Odası (Cezaevi Merkezi) yakınlarında bir “kantin” bölümü gösterilmiş
olmakla birlikte tutuklu ve hükümlülerin bu mekanı kullanması imkan dışıdır.
Böyle bir halde kantin kullanımı tamamen idarenin tasarrufu altında ve infaz koruma
personeli aracılığıyla mümkün olacaktır.
Küçük grup izolasyon ünitelerinin ( 3 kişilik birimler ) yatma amacıyla
kullanılacak olan üst katına üç yatak yerleştirildiğinde kalabalık koğuş
yaşantısından daha geniş bir kullanım alanı elde edilmemektedir. Üç kişilik
izolasyon üniteleri ses ve ısı yalıtımlıdır. Kullanılan çok miktarda yalıtım
malzemesinin ısı izolasyonu yönünden avantaj sağlaması mümkün olmakla birlikte
ciddi bir ses izolasyonu yaratarak tecrit fonksiyonunu arttıracağı
değerlendirilmiştir.
Her iki birim için ortak özellikler içeren havalandırma sahaları ise yüksek beton
duvarlarıyla insanlar dışında tüm dış dünyayla iletişimi engelleyecek nitelikler
taşımaktadır
“Denetleme Koridoru” adı verilen geniş koridorlar cezaevini yatay ve dikey olarak
kesmektedir. Bu koridorlarda bulunan pencere ve mazgallar aracılığıyla havalandırma
ve kapatma alanları kontrol edilmektedir. Bu kontrolün; bir ve üç kişilik izolasyon
birimlerinde tutuluyor olmalarına rağmen tutuklu ve hükümlülerin buradaki
yaşamlarına sürekli gözetleme ve sınırları belirsiz bir fiili müdahale imkanı
taşıdığı tespit edilmiştir.
Tüm bu özellikler göz önünde tutulduğunda F Tipi Cezaevlerinin bütünüyle
izolasyona yönelik olarak tasarlandığı ve kamuoyunda hücre tarifiyle tanımlanmak
istenen nitelikleri taşıdığı açıktır. Özellikle cezaevlerinin nasıl
yönetildiğini ve genelgelerle her şeyin bir günde nasıl değiştiğini bilenleri ,
“oda tipi” cezaevlerinin tecrit hücreleri olmadığına inandırmak olanaksızdır.
Örneğin,birkaç yıl önce “ insan yaşamına uygun olmadığı “ gerekçesiyle
Eskişehir Özel Tip Cezaevini kapatan da , aynı yeri “beş yıldızlı otel “ ilan
edende aynı bakanlıktır.
SAĞLIK AÇISINDAN DEĞERLENDİRME:
Kamuoyunda F Tipi Cezaevleri “villalar“ olarak tarif edilmektedir. Oysa mevcut
mekanlar izolasyon dışı amaçlarla kullanılsa dahi sağlık açısından sakıncalar
içermektedir.
Tuvalet aynı zamanda duş amacıyla kullanılacaktır. Ayrıca aynı ortamda çöpler de
bulunacaktır. Çöpler ve kanalizasyona açılan çukurun olduğu ortamda banyo yapmak
hem kişisel hem de hücre hijyeni açısından enfeksiyonlara açık olması
dolayısıyla sakıncalıdır.
Aynı mekanda yemek yenileceği, uyunulacağı, tuvalet ve banyonun yapılacağı
düşünüldüğünde ortaya çıkacak nem ve mikrobik ortam sağlık açısından uzun
dönemde sakıncalar taşımaktadır.
Genel olarak 8 metrekarelik bir alanın en az aydınlatma yüzeyi 13 metrekare olması
gerekirken , yüksek beton duvarlarla doğal ışığın girişinin engellenmesi nedeniyle
aydınlatma yetersiz olacaktır. Bu durum “baca–koridor“ etkisi yaratacağından
aynı zamanda temiz hava açısından da yetersizlik yaratmaktadır.
Güneş ışığının sağlanmasında yetersizliğin olduğu bu mekanlara çok küçük
radyatörler yerleştirilmiştir. Bu durum kış aylarında ısınma sorunu yaratacaktır.
Havalandırmanın ve beton yapının nitelikleri göz önünde tutulduğunda yaz
aylarında sıcak ve nem problemleri yaşanacaktır.
İzolasyon ünitelerindeki hükümlülerin sağlık hakkından yararlanma durumları
açık değildir. Gerek hekime ulaşabilirlik gerekse ikinci basamak sağlık
hizmetlerinden yararlanmada yaşanan sorunların bu cezaevlerinde daha ağır
seyredebileceği izlenimi oluşmuştur.
İdari bina içerisinde; idari personel ile birlikte “Sosyal Hizmet Uzmanı” ve
“Psikolog” için odalar ayrıldığı görülmüştür. Bu iki personelin revir
bölümünde bulunan sağlık biriminden (hekim, diş hekimi, revir sağlık personeli)
ayrılarak idari binanın sağlık için ayrılan ünitesinin dışında yerleştirilmiş
olması bakanlığın bu mesleklere yaklaşımındaki ciddi bir yanılgıyı
göstermektedir.
Bu meslek gruplarının, müdür, savcı vb. idari personel odalarının bulunduğu binada
istihdam edilmeleri fonksiyonel bir varlık gösteremeyeceklerini düşündürmektedir.
Ayrıca hekim-hasta ilişkisinde etik ve mesleki şartların oluşturulabilmesi için
revirin idari bina dışında bulunması gerekmektedir.
F Tipi Cezaevleri projesinde kişinin sağlığının korunup geliştirilmesi ilkesi yok
sayılmaktadır. Tam aksine kişinin yalnızlaştırılması, kimliksizleştirilmesi,
bedenin ve belleğin esir alınması hedeflenmektedir. Proje en temel insani değerleri
yok saymaktadır.
Fiziksel ve sosyal izolasyon ortamlarının tıbbi sonuçlarına ilişkin yapılmış çok
sayıda bilimsel çalışma bu ortamların kişide fiziksel , ruhsal , sosyal açıdan
onarılmaz yıkımlara yol açtığını ortaya koymuştur.
BİLİMSEL DEĞERLENDİRMELER:
Deney hayvanları üzerinde yapılan araştırmalarda, erişkin döneminden sonra
akranlarından ayrılan ve tek tek izole kafeslere konulan ratlarda izolasyon süresine
göre bazı değişiklikler gözlenmiştir. Erişkin ratlarda sosyal izolasyonun direk
agresif etki yarattığı , saldırgan davranışların ortaya çıktığı gözlenmiştir
( Psychopharmacology, 1994 Journal of Comporative Psychology, 1993 ) .Bunların daha sonra
akranları ile karşı karşıya kaldıklarında sosyal etkileşimlerinin ve diğerlerine
olan ilgilerinin azaldığı görülmüştür ( Neuromethods, 1988 ).Erişkin döneminde
izole edilen farelerde sosyal davranış bozuklukları gözlenmiştir ( Pharmacol Ther,
1990 ). Akranlarından ayrılan hamsterlerde kilo artışı, çevreye ve karşı cinse
ilgi kaybı görülmüştür ( Pharmacol Ther, 1988 ). Benzer şekilde akranlarından
ayrılan maymunlarda da depresyon geliştiği izlenmiştir ( Neuromethods, 1988 ).
Erişkin farelerde sosyal izolasyonun emosyonel davranışlarda değişikliklere neden
olduğu saptanmıştır ( Journal of General Psychology, 1993). İzole ratlarda
izolasyonun yedinci gününde anksiyete tipi reaksiyonlar geliştiği, frontal kortekste
reseptör düzeyinde değişikliklerin ortaya çıktığı saptanmıştır. Sosyal
izolasyonun yarattığı emosyonel ve davranışa dair değişiklikler bu durumun
yarattığı nöroendokrin ve nörokimyasal yanıt değişiklikleriyle ilintilidir.
İnsanlar üzerinde yapılan araştırmalarda , sosyal izolasyonun zaman içerisinde
duyusal ve algısal deprivasyonun eşlik ettiği yoksunlukla ilintili psişik ve organik
zedelenmeler yarattığı görülmüştür. İzolasyon duyusal ve algısal
stimülasyonların sınırlandırılması sonucunda algı ve duyu bozukluklarının
gelişmesine neden olabilmektedir. Bu durum bazı psikiyatrik tablolarla ilintili olduğu
gibi , aynı zamanda görme ve işitme duyusunda azalma , sinirsel tipte sağırlık,
tinnitus ( kulak çınlaması ) bu sonuçlar arasında gözlemlenenlerden bazılarıdır.
İzolasyonun süresi ve kişinin psikolojik arka planına bağlı olmak üzere izolasyona
maruz kalan kişilerde konsantrasyon bozuklukları, dissosiyatif tipte bozukluklar,
depresyon, anksiyete bozuklukları, işitsel ve görsel halüsinasyonlar, uyku
bozuklukları, entellektüel yeti azalması gibi tablolar ve semptomların ortaya
çıktığı saptanmıştır. Yine bu tablolarla ilintili olarak agresif veya edilgen
doğada davranış değişiklikleri, sosyal kimlik algısında bozulma, güvensizlik
duyguları, kuşkuculuk, sosyal ilişki kalitesinde azalma, karşı cinsle ilişki kurmada
güçlük gibi bozukluklar geliştiği görülmüştür. Psikolog Zubek , 1969 ve
1972’de Kanada’da insanlar üzerinde yaptığı deneylerde, gönüllü denekleri,
fiziksel olarak rahat ama ses, ışık, vb. uyaranların sınırlandığı izole
ortamlarda saatlerce tutmuştur. Dayanma süreleri farklı olmakla birlikte, deneklerin
çoğunda sıkıntı, huzursuzluk, kötülük göreceği korkuları, sanrılar
(hezeyanlar), işitsel ve görsel halüsinasyonlar ortaya çıkmıştır. Pencereleri
dışarının görülemeyeceği kadar yükseğe yapılmış, yapay ışıkla
aydınlatılan işyerlerinde ; kısmi duyusal yalıtıma bağlı ruhsal, bedensel
belirtilerin ortaya çıktığı, iş verimliliğinin düştüğü saptanmıştır.
Kişi, uyarandan yoksun bırakıldığında, iç dünyasına ait uyaranları (hayaller,
rüyalar, bilinçdışı süreçler vb.) dış uyaranlardan yani gerçeklikten ayırt
edememekte ve gerçeklik duygusunu yitirilebilmektedir.
Teksas Cezaevi’ndeki intiharları inceleyen bir araştırmaya göre , intihar eden
mahkumların % 97 si tek başına hücrede kalanlardır (Anno 1985). Whit ve Schimmel
(1994) bir cezaevinde intihar etmiş mahkumlar üzerinde yaptıkları çalışmada,
intihar edenlerin % 68’inin özel muameleye tabi mahkumlar olduklarını ve bunların
1’I hariç tümünün hücrede kaldıklarını bildirmişlerdir.
Sosyal izolasyonun yarattığı direk nöroendokrin yanıt değişiklikleriyle ilintili
olarak; adet kesilmesi, kullanmada değişiklikler, erken menapoz bu değişikliklerin
sonucunda ortaya çıkabilen tablolardır.
İzolasyon şartlarında bağışıklık sistemindeki yanıtta da değişiklikler
gözlenmiştir. Tümör büyüme hızının arttığı , viral enfeksiyona yanıtın
değiştiği saptanmıştır ( Brain Behav. İmmun 1969/Journal of Experimental Animal
Science, 1994 ).
İzolasyon şartlarında hareket kısıtlılığı ve nemli ortam nedeniyle kas ve eklem
rahatsızlıkları, nem, havasızlık ve ısınma şartları nedeniyle tüberküloz dahil
solunum sistemi rahatsızlıkları; enfeksiyon hastalıklarına eğilim artışı bu
şartlar altında gelişebilecek diğer sağlık sorunlarıdır.
İzolasyon ortamlarının tıbbi sonuçlarına tablo olarak Ek:1’de yer verilmiştir.
Yine özellikle cezaevlerine yönelik izolasyon ortamlarının tıbbi sonuçlarına
ilişkin tıp literatüründe yer alan ve TTB tarafından ulaşılabilen 59 adet bilimsel
makale listesi özetleri ile Ek:2’de sunulmuştur.
İNSAN HAKLARI AÇISINDAN DEĞERLENDİRME:
İnsan hakları alanındaki gelişmeler suç ve ceza kavramlarında da evrimleşmeye neden
olmuştur. Eski/ tutucu olarak nitelenen görüşe göre suç bireysel olgudur
dolayısıyla cezalandırmanın niteliği buna uygun olmalı ve kişi toplumdan tecrit
edilmelidir. Bu görüş aynı zamanda mevcut toplumsal yapının mükemmelliği fikrini
meşrulaştırır. Daha yeni olan görüşe göre ise suç toplumsal bir olgudur ve
cezalandırma kişiyi tekrar topluma kazandırmaya yönelik bir süreç izlemelidir. Bu
çerçevede “tretman”/iyileştirme kavramı doğmuştur. Bir diğer yaklaşım ise
yeni ve tek tük uygulamaya başlamış bir görüştür. Neoklasik olarak tanımlanan bu
görüşe göre tutuklu bir yargı kararıyla belli bir süre için özgürlüğünden
yoksun bırakılmış kişidir. Bu süre içinde insanca ve adil bir uygulama içinde
olmalıdır. İsteği dışında kendisini çıkışa hazırlayacak bir eğitim
programını izlemeye zorlanamaz.
Görüldüğü gibi ceza rejimini insan haklarıyla uyumlaştırma eğilimi dünya
çapında giderek daha fazla kabul görmektedir. Buna rağmen tecrit sistemini
katılaştırmaya yönelik bir ısrar insan haklarının güncel gelişiminin çok
gerisinde kalmak olacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na AİHS çerçevesinde ulaşan bu konudaki şikayet
dilekçelerinin yıllara göre değerlendirmesi yapıldığında, komisyonun bu konuda
giderek daha ılımlı modelleri telkin ettiği, devletlerin tecrit konusundaki
tutumlarını gevşetmelerini istediği görülmektedir. Komisyon içtihatlarına göre
uzun süreli tecrit hiç kabul edilebilir bir durum değildir. Özellikle sensoriel
tecritle, tam bir sosyal tecritin birleştirilmesinin kişiliği tahribi sonucunu
doğurabileceği ve bu durumun da ne güvenlik ne de herhangi bir nedenle haklı
görülebilecek bir muamele biçimi oluşturmayacağı belirtilmektedir. Kaldı ki, her
insan kendisinden haberdar olan, onu fark eden, etkileşebileceği diğer insan veya
insanlara ihtiyaç duyar. Çünkü ancak onların bakışları, sesleri, dokunmaları ile
benlik sınırları çizilir. Uzun süre insansız kalmak ben ile ben olmayan arasındaki
sınırı bulanıklaştırır, benlik parçalanmasına yol açabilir. Bu parçalanmanın
nasıl bir ruhsal acı verdiğinin en çarpıcı kanıtı, tecrit hücrelerindeki bazı
mahkumların, işkencecilerin bedenlerine vereceği acıları, hücrelerinde, insansız,
uyaransız kalmaya tercih etmeleridir.
Demokratik ülkelerde, devlet, mahkumları yaşamlarıyla ilgili hiçbir söz hakkı
olmayan, sindirilmeleri, hiçleştirilmeleri gereken bireyler olarak göremez. Mahkumlar,
insani ölçüler içinde belirlenmiş kurallara uyarak, zamanlarını cezaevinde
geçirmek zorunda olan, toplumsal özgürlüğü kısıtlanmış bireylerdir. Bu
ülkelerde mahkumların kendini geliştirme, dış dünya ile iletişim kurma, diğer
mahkumlarla sosyal bağlar kurma, sağlıklı yaşama gibi bireysel hak ve
özgürlüklerine dokunulamaz. Aksine, bu özgürlüklerin kullanımı rehabilitasyon
anlayışı çerçevesinde desteklenir. Çağın bilimsel gelişmelerinden, sanattan,
siyasal ve sosyal olaylardan haberdar olan, bunlara değin tepkilerini dile getirme
olanaklarına sahip olan mahkum, cezaevinde kendisini yeniden üretebilecektir. Dış
dünyadan kopmamış, üretken bir birey olarak dışarıdaki yaşama da uyumu
kolaylaşacaktır.
SONUÇ
F Tipi Cezaevleri hücre tipi cezaevleridir.
İnsanın ruh ve beden sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratacağının bilimsel
olarak ortaya konulmuş olması,
Sosyo-kültürel yapı ve gelenekle çelişki oluşturması,
Dayandığı yasal düzenlemenin hukuka aykırılığı ve ortadan kaldırılması
konusunda Adalet Bakanı da dahil tüm hukuk çevrelerinin mutabakatının olması,
İnsan haklarına aykırı bir uygulama olması nedenleriyle F Tipi Cezaevleri kabul
edilemez.
ÖNERİLER
-İnşaatı sürmekte olan F Tipi Cezaevleri çalışmaları durdurulmalıdır.
-Cezaevleri, infaz sistemi ve hukuk sistemi ile bütünlük içinde ele alınarak
değerlendirilmeli , insan haklarına, evrensel hukuk ilkelerine uygun çözümler
üretilmelidir.
-Sağlık birimleri gerek personel gerekse donanım olarak desteklenmelidir.
-Cezaevleri denetiminde başta meslek kuruluşları ve insan hakları örgütleri olmak
üzere ilgili kuruluşların yeralacakları şekilde yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
-Bu amaçla , ilgili Bakanlıkların yanı sıra Türk Tabipleri Birliği, Türkiye
Barolar Birliği , Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği ve İnsan Hakları
kuruluşları olmak üzere gerekli katılımla ulusal düzeyde bir çalışma grubu
oluşturulmalıdır.
TÜRK TABİPLER BİRLİĞİ
EK1: İzolasyon Ortamının Tıbbi Sonuçları
İZOLASYON TECRİT F Tipi Cezaevleri |
|
|
|
|
|
EK 2: İzolasyon Ortamlarının Tıbbi Sonuçlarına
Yönelik Bilimsel Makale Listesi