PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları
23 Aralık 2000


DEVRİMCİ TUTSAKLAR TESLİM ALINAMAZ!
YALAN VE DEMAGOJİYLE GERÇEKLER KARARTILAMAZ!


Faşist TC, bir kez daha kanlı ve katliamcı, insan, halk ve devrim düşmanı özünü ve yüzünü gösterdi. 19 Aralık katliamı ile kendi katliamcı geleneğini, vahşi ve barbar çizgisini bir kez daha konuşturdu. Katliam, zulüm ve zorbalık, TC’nin var oluş tarzı, kendini sürdürme ve yönetme biçimidir; sorunlarını “çözme”nin temel ve hiçbir zaman vazgeçmedikleri tarzıdır!

19 Aralık F Tipi katliamı TC’nin özeti, en özlü ifadesidir!

Katliamcı TC, 19 Aralık imha hareketiyle devrimci tutsakları katliamlarla, işkence ve akıl almaz bastırma yöntemleriyle F(aşist) Tipi zindanlara koydu ve böylece F(aşist) Tipi zindan sistemini fiilen ve resmen açmış oldu. F(aşist) Tipi zindanlarının başlama vuruşu katliamlarla yapıldı; bu, F(aşist) Tipi zindan sisteminin özünü, tutsaklara, halka ve devrime karşı olan niteliklerini ortaya koymada yeterli bir kanıttır.

Açık ki, TC, tek bir aykırı sese, tek bir muhalif harekete, kendi dışında tek bir oluşuma yaşam hakkı tanımak istemedi, istemiyor. Özellikle devrimci yurtsever ve sosyalist hareketlere karşı her zaman katliamları devreye sokmuş, bu yöntemi bir yönetim biçimi olarak uygulayagelmiştir. Farklılıkları kanla bastırma TC’nin kanlı özünü oluşturmaktadır. Bu nedenle “Demokratikleşme” sözü kaba bir demagojiden başak bir şey değildir!

Bu imha operasyonuyla demokrat çevrelere, mesleki kuruluşlara karşı başlattığı teslim alma kampanyası da bu bağlamda değerlendirilmelidir.

Tam bir savaş düzeni içinde ve tüm imha araçlarıyla, zehirli gaz bombalarıyla, göz yaşartıcı ve biber bombalarıyla, kurşunla ve diğer akla gelebilecek tüm zulüm silahlarıyla inançlarından, yüreklerinden, bilinç ve devrimci iradelerinden başka silahları olmayan devrimci tutsakların üzerine yürüdüler. Ancak devrimci tutsakları teslim almak mümkün değildi. Hiçbir güç ve irade devrimci iradeyi teslim alamamıştır. Daha öncesini ve diğerlerini bir yana bırakalım, son yirmi yıllık Kürdistan ve Türkiye zindanları tarihi bunun en tartışmasız kanıtıdır. 19 Aralık imha operasyonuna karşı geliştirilen destansı direniş de bu gerçekliğin en somut ve tartışmasız kanıtıdır. Tüm imha araçlarına ve bastırma hareketine rağmen 19 Aralık Direnişi 20 zindanda ölümüne sürdü. Bu, karanlığa, ölüme, onursuzluğa karşı yaşamın, onurun, umudun, özgür ve güzel gelecek idealinin direnişiydi. Direniş, zindanın her yerinde santim santim sürdü, çıplak yürekler ölüm kusan silahlara siper edildi...

TC, gerçekleştirdiği katliamları, devrimci tutsakları F Tiplerine almayı, “tarihsel bir zafer” olarak sunuyor. Oysa 19 Aralık imha hareketi, tarihe ve insanlığın vicdanına utanç verici bir hareket olarak geçmekten başka bir değerlendirmeye hak kazanmayacaktır. Bu hareket de Türk egemenlik sisteminin barbarlık tarihine eklenecek bir halkadan başka bir şey değildir. Bir kez daha kanla kanıtlandı ki;

TC, ölüm demektir!

F Tipi zindanlar, fiziksel, ruhsal, zihinsel ve sosyal ölüm yaratan ölüm hücreleridir!

F(aşist) Tipi zindanlar, TC’nin özü, özeti, halk ve devrim düşmanı niteliklerinin en somut ve özlü ifadesidir!

Onlarca tutsağı katleden, yüzlercesini yaralayan ve yüzlercesini tek tek işkencelerden geçirerek tecrit hücrelerine koyarak çok yönlü ölüme mahkum eden TC, utanmadan, büyük bir pişkinlik ve pervasızlıkla bu imha operasyonunu “Hayata Dönüş Operasyonu” olarak adlandıran TC, sadece insanlarımızı katletmiyor, aynı zamanda, bütün insani ve ahlaki değerleri katlediyor, kavramaları ters yüz ediyor, tüm insani ölçülerin özünü boşaltıyor. “Yaşam” TC’nin dilinde ölüme, “Şefkat” zülüm ve işkenceye, “Kurtarma” imhaya dönüşüyor. Kısacası F Tipi zindanlara geçişi sağlayan imha operasyonlarını “Hayata dönüş operasyonu” olarak adlandırmaları katliamcı, ölüm kusan, imhacı kimliklerini alelacele örtbas etmenin utanmaz bir kanıtından başka bir şey değildir!

Kendilerinin de büyük bir pişkinlikle itiraf ettikleri gibi, en az bir yıldır hazırlıkları yapılan, en sıradan ayrıntısı düşünülen ve örgütlenen kanlı bir imha ve katliam planıyla karşı karşıyayız. Bu katliam sürecinde de açığa çıktığı gibi bu kanlı planda özel savaş medyasına çok önemli ve etkili bir rol verilmiştir. Apoletli medya, yayın yönetimini özel savaş kurmaylığına bağladı, onların direktifleri doğrultusunda yalan, demagoji, aldatma, yanıltma, gerçekleri ters yüz etme tutumunu yayın pratiğinin bütün ayrıntılarına egemen kıldı. Böylece medya, bir kez daha özel savaş aygıtının, devletin ayrılmaz ve bütünleyen bir parçası olduğunu kanıtlamış oldu. Medya o kadar kendinden geçti ki, imha ekipleri ve elemanları tarafından katledilen devrimci tutsakların kendi arkadaşları tarafından kurşunladıkları yalanını uydurdu. Böylece bir taşla birkaç kuşu birlikte vurmayı hedeflediler. Bir kez devrimci katliamını gözlerden gizlemeyi ve meşrulaş tırmayı, ikincisi katliamcı TC ve özel savaş kurmaylığını temize çıkarmayı, üçüncüsü bunların bir sonucu olarak bundan sonraki katliamların önünü açmayı, özel savaşın önünü düzlemeyi düşündüler.

Beyin ve yürek katliamıyla tamamlanmayan bir imha ve katliam hareketinin tam hedefine ulaşmayacaklarını biliyorlardı. Katliam hareketindeki pervasızlık ve ölçüsüzlük, beyin ve yürek katliamının boyutlarını da koşulluyor. Emperyalist sistem ve faşist diktatörlükler bu konuda sayısız deneyime sahiptirler. Körfez Savaşı sırasında insanlığın beyni ve yüreği üzerinde CNN ve diğer yayın organları aracılığı nasıl bir terör estirdiklerini hepimiz çok canlı bir biçimde hatırlıyoruz. Bunun başka sayısız örneği de var...

Aynı yalan ve halklarımızı aldatma, beyinleri ve yürekleri mutlak anlamda teslim alma, katliamlarını meşrulaştırma çabalarını her alanda olduğu gibi Çanakkale cezaevindeki gelişmeler için de sergilediler. Dört devrimciyi katleden, otuzdan fazlasını yaralayan, onlarcasını işkenceli sorgulardan geçirerek Edirne F Tipi cezaevine sevk eden TC, bu vahşetini meşrulaştırmak için devrimcilerin kendi arkadaşlarını kurşunladığı yalanını uydurdu, gerçekleri ters yüz etti ve halklarımızı, dünya kamuoyunu aldatmaya çalıştı. Açık ki bu, üzerinde durulmayacak kadar bayağı ve iğrenç bir yalandır, psikolojik terörün bir parçasıdır.

Ideolojik ve psikolojik savaş araçlarının tekelini elinde bulunduran faşist özel savaş rejimi, dünyayı aldatıyor, geniş yığınların beynini zehirliyor, vicdani duyarlılıklarını yok etmeye çalışıyor. Böylece işkencede, katliamda, yalanda, pervasızlıkta, kendi kimliğinin bir parçası olan barbarlıkta sınır tanımıyor...

Bu nedenle psikolojik savaşa ve onun etkilerine karşı etkili yöntemlerle mücadele etmek başarıya gitmenin en önemli görevlerinden biri olarak durmaktadır.

DEVRIM ŞEHİTLERI ÖLÜMSÜZDÜR!
SULTAN SARI VE FAHRİ SARI YOLDAŞLAR ÖLÜMSÜZDÜR!

Sultan SARI yoldaşımız, daha çok genç yaşlarında Adana’da parti saflarına katılan, gerillada etkince yer almak için uğraşan, Çukurova şehir faaliyetlerinde bulunuyorken tutsak düşen, Malatya DGM tarafından 12,5 yıl hapis cezasına çarpıtılan, 1993’ten şehit düştüğü ana kadar Çanakkale zindanında devrimci yaşamını sürdüren, zindan yaşamında önemli sorumluluklar üstlenen, 1999’da Imralı teslimiyetine tereddütsüz tavır alan, bu tavrın militan öncülüğünü yapan; hep gülen, yaşam dolu, yürekli bir yoldaşımızdır. Elbette Sultan yoldaşımızı birkaç cümleyle anlatmak mümkün değildir. Teslimiyete ve tasfiyeciliğe karşı öncü tavrını 19 Aralık Direnişinde zirveye taşıdı ve biz Devrimci Çizgi Savaşçıları için mücadele andı, kanla çizilen yolda dönülmezliğin unutulmaz sözü oldu!

Fahri SARI yoldaşımız (Sultan yoldaşımızla herhangi bir akrabalık ilişkisi yoktur. Bu konuda basında çıkan haberler doğru değildir), 1990’ların başlarında parti saflarına katılan Türk ulusundan bir arkadaşımızdır. 1991 yılında öngörülen Türkiye çalışmalarına katıldı ve çalışmalarını bu doğrultuda yürütürken 1993’te tutsak düştü, göstermelik bir yargılamadan sonra 20 yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı. Bir süre Bayrampaşa zindanında kaldıktan sonra 1997’de Çanakkale zindanına sevki çıktı. Şehit düşene kadar bu alanda devrimci mücadelesini sürdürdü. Fahri yoldaşımız, Öcalan tasfiyeciliğini, sorgulayan, tartışan, sık eleyip sık dokuyan özellikleriyle erkenden kavramakta ve tavır almakta gecikmedi. Bu öncü tavrı, örgüt, eylem ve yaşam gücüne dönüştürmek için yoğun bir çaba gösterdi, sorgulayan, düşünce üreten yönleriyle çalışmalarımıza büyük katkılar sundu. Fahri yoldaşımız bu öncü tavrıyla, 19 Aralık Direnişiyle hepimiz için tutulması gereken yolun ne olduğunu tartışmasız gösterd i.

Hiç kuşkusuz yoldaşlarımızı, onların öncü kişiliklerini ve soylu eylemlerini daha ayrıntılı bir biçimde anlatacağız. Bu bir iki paragraf anlatımın çok yetersiz olduğunu biliyoruz.

Şehitlerimize söz veririz ki, sizin uğruna her şeylerinizi ortaya koyduğunuz devrim ideallerinin ve devrimci çizgimizin kararlı izleyicileri olmanın dışında bir soluk alış verişimiz olmayacaktır. Soylu anılarınız ve idealleriniz bizim için var oluş, yaşam ve mücadele gerekçesi olacaktır!

Bir sözümüz de Imralı Partisinin etkisinde olanlara ve hala devrim ateşinin sıcaklığını taşıyanlara:

Vicdanınız rahat mı? Böyle eli kolu bağlı beklemek sizin verdiğiniz ilk sözlerinize uygun mu?

Bir kez daha tekrarlayalım:

19 Aralık F Tipi katliamı, TC’nin özeti, en özlü ifadesidir!

Imralı teslimiyeti ve tasfiyeci çizgisiyle TC’yi halkımıza şirin göstermeye çalışan, TC’nin “bizim devletimiz” olduğu demagojisini uyduranlar, böylece halkımızın bilincini, belleğini ve ruhunu katletmeye çalışanlar, kimden yana olduklarını, kiminle bütünleşmeye çalıştıklarını ve dolayısıyla bu katliamdaki çok boyutlu sorumluluklarını da kanıtlamış oldular. Öncelikle TC hakkında halkımızda yanlış bilinç geliştirmeye çalışan Imralı Partisini halkımız çok iyi görmeli, Imralı çizgisiyle yaratılan sanal ve yalanlarla örülü dünyayı görmeli ve parçalamalıdır. Şu anda Imralı Partisinin etkisinde olanlara soruyoruz: Vicdanınız rahat mı? Bu katliamda ve bunun gibi bir çok katliamda Imralı çizgisinin sorumluluğunu görüyor musunuz? O halde ne yapmak gerekir? Katliamlara seyirci kalmak mı, TC devleti hakkında yanlış bilinç yaratan Imralı Partisi yöneticilerinin suçlarına ortak olmak mı? Yoksa gerçeklere ve devrimci çizgiye dönmek mi? Bu katliamın bir öz sorgulamaya vesile olmasını dileriz ve um arız!

Evet, devrimci dostlarımızla birlikte zindan direnişimiz sürüyor. F Tipi kanlı saldırısı olan 19 Aralık vahşetiyle birlikte zindan direnişleri yeni bir aşamaya gelmiştir. F Tipi saldırısını püskürtmek için yapılması gereken, kat edilmesi gereken çok yolumuz var. Direnişi kararlılıkla sürdürmenin yanı sıra safları sıkılaştırmanın, güç ve eylem birliklerini derinleştirmenin gereği ortadadır.

Açık ki dayatılan saldırı, çok kapsamlıdır, tüm demokratik, ilerici, insandan yana olan, emekten yana olan, yurtsever ve devrimci kesimleri hedeflemektedir. Bu nedenle saldırıyı salt bir zindan saldırısı, F Tipi vahşeti olarak değerlendirmek yanlıştır. 19 Aralık imha operasyonu, MGK’nın devleti yeniden yapılandırma ve bu bağlamda bütün muhalefeti bastırma ve denetim altında tutma stratejisinin kanlı bir parçası ve aşamasıdır. Bu gerçekliği kavramak ve buna göre davranmak var olmanın, var olan mevzileri korumanın ve geliştirmenin önkoşulu olmaktadır. Mücadelenin bu kritik aşamasında tüm devrimci, yurtsever, insandan ve emekten yana her örgüt ve çevrenin, kişinin günün dayattığı sorumluluk bilinciyle hareket edeceklerine dair umudumuzu ifade etmek istiyoruz.

SULTAN SARI VE FAHRİ SARI YOLDAŞLAR ÖLÜMSÜZDÜR!

DEVRİM ŞEHİTLERI ÖLÜMSÜZDÜR!

KAHROLSUN SÖMÜRGECLİK, FAŞİZM VE EMPERYALİZM!

KAHROLSUN TESLİMIYET VE TASFIYECİLİK!

YAŞASIN ZİNDAN DİRENİŞİMİZ!

23 Aralık 2000
PKK-Devrimci Çizgi Savaşçıları