Çağdaş Hukukçulardan Kandıra izlenimleri (26 aralık 2000):
"Burası bir işkence kampı"
Cezaevlerinde yapılan katliamların ardından Çağdaş Hukukçular Derneği'nden
avukatlar, 3'lü protokol karşısında aldıkları onurlu tavra istisna olarak
cezaevlerine giderek tutsaklarla görüştüler. ÇHD'li avukatlar tutsakların
anlatımını 26 Aralık'ta ÇHD'de düzenledikleri basın açıklaması ile kamuoyuna
duyurmaya çalıştılar.
Av. Ercan Kanar:
Sadık Akyüz adlı müvekkilimle görüştüm. 3 kişilik bir koğuşta kalıyor. Onun
anlattıkları ve benim de gözlemim, belinde cop izleri hala vardı. Salı sabahı 5-6
sularındaki saldırının seyrini anlattı. 06.00'dan 12.00'ye kadar saldırının yoğun
bir şekilde sürdüğünü söyledi. Genel olarak öğleden sonraları duran
saldırının, akşamları biteviye sürekli devam ettiğini belirtti. Bu saldırılarda
zehirli dumanlar verildiğini, göz yaşartıcı bombaların yanısıra biber
bombalarının da kullanıldığını söyledi. Biber gazı perşembe ve cuma günü
kullanılmaya başlanmış. Yine perşembeden itibaren de gerçek mermilerle vücutları
da hedef alarak ateş edilmesi var. Ondan önce de saçmalarla vücuda temas edebilecek
şekilde ateş edilmesi sözkonusu jandarma özel timlerince. Cuma günü Ümraniye'de
operasyon 15:00'de bitmiş. Biter bitmez de üst aramasından sonra tüm tutuklu ve
hükümlülere şiddetli bir kaba dayak faslı başlamış, bu hepsine yapılan bir
uygulama. Cinsel organları sıkılmış, ölüm tehditleri yapılmış. Cuma akşamı
saat 18:00'de Kandıra'ya getirilmişler ve 4 saat ringde tutulmuşlar. Yine yoğun dayak
faslı, kelepçe ile işkence (kelepçeyi aşırı derecede sıkarak) ki aradan günler
geçmesine rağmen Sadık'ın kolundaki kelepçe izi hala geçmemiş, morluklar var.
Yine utanç verici bir başka uygulama jandarmalar, tutuklu ve hükümlülere copla
tecavüz etmişler, kafalarına işemişler, bu da yaygın bir uygulama. Ayrıca bir
başka utanç verici uygulama jandarma özel timleri çamurlu potinlerini öptürmüşler,
yerlere diz çöktürterek potinlerini öptürmüşler. Bu uygulamalar Kandıra'da
hücrelere atılmadan önceki, sonra çırılçıplak soyularak hücrelere atılmışlar,
dayak faslı hücreler de devam etmiş. Özellikle tek kişilik hücrelerde tehditler,
ölüm tehditleri, açlık grevlerini kırma biçiminde her türlü tehditler devam
etmiş. Sadık 3 kişilik koğuşta kalıyor, havalandırma da 3 kişilik. Şimdiye kadar
havalandırmaya hiç birisi çıkartılmamış. Elbiselerde biz gittikten bir gün önce
verilmiş. Kalorifer iyi yanmıyor, çok düşük oranda tutuluyor.
Ahmet Kösemehmetoğulları ile görüştüm. Tek kişilik koğuşta kalıyor. Bunun da
anlattıkları Sadık Akyüz'ün anlattıklarını doğruluyor. Ahmet İbili'nin nasıl
öldürüldüğünü gördüğünü söyledi. Ahmet İbili, yanmayla ölmeden önce bizzat
askerlerin açmış oldukları ateş sonucu öldürülmüş. Hakiki mermilerle Perşembe
günü ateş edildiğini bu müvekkil de doğruladı. Ayrıca Ercan Polat'ın nasıl
öldürüldüğünü anlattı. Zehirli duman olayını, süngerlerin kasıtlı olarak
askerlerce yakıldığını ve diri diri yakılmak istendiklerini anlattı. Ayrıca
vantilatörlerle zehirli duman akışının hızlandırıldığını anlattı. Ahmet
İbili'nin öldükten sonra cesedinin kurşunlandığını anlattı. Ve şu anda tehdit
altındalar, yaşamları güvencede değil. Dayak faslı zaman zaman devam ediyor.
Özellikle 1 kişilik koğuşlarda. Yine tek kişilik koğuşta kalan Veli Küçük'ün
durumunun ağır olduğunu söyledi, ölüm oruççusu bu.
Av. Mihriban Kırdök:
Ben 12 Eylül'ü de yaşamış bir avukatım. ve 12 Eylül'ün 20 katı daha ağır bir
tablo ile karşı karşıya olduğumu söyleyebilirim. Orada görüştüğüm iki
müvekkilim oldu. Bir tanesi Durmuş Kurt. Kendisi yarım saat görüş yerinde
bekledikten sonra yürümekte çok güçlük çekerek (aynı zamanda Ölüm Orucu'nda)
geldiğinde gözlerinin yuvalarından fırladığını gördüm. Tek kişilik hücrede
olduğunu söyledi. Beni görünce şaşırdı çünkü nereye götürüldüğünü
bilmiyordu. Yürümekte zorluk çekmesinin nedeni ÖO'nun yaratmış olduğu
tahribatların ötesinde Ümraniye Cezaevi'nden ring aracına konulurken ayak
parmaklarının infaz koruma memurları tarafından ezilmiş olması ve kendisinin sol
gözünde ciddi anlamda, sivri bir cisimle dokunduğunuzda akabilecek bir durumda tamamen
siyahlaşmış altı. Göz altında ekimozlu bir saha ama bu tamamen siyahlaşmış ve
pelteleşmiş bir görüntü arzediyor. Keza omuzbaşları ve sırtında bu durum var.
Sürekli başından Ümraniye'den çıkarılırken, operasyonu bitirdik dedikleri saatten
sonra yapılan uygulamalarda çıkarılırken ve ring aracı içinde başından ve
sırtından coplandığını ifade ediyor. Ayaklarında ayakkabı yok, ayakkabısız
götürülmüş ve oraya çorapla getirildi. Kendisi tek kişilik hücrede ama yan
tarafında kimlerin kaldığı konusunda, işte bağırarak, (bulunduğu blok tek kişilik
hücrelerin bulunduğu bir alan) bir kaç kişinin olduğunu biliyorum diyor. Ama ciddi
bir şuur bulanıklığı yaşadığını gördüm. Çünkü kendisiyle aynı davadan
yargılanan bir müvekkilimin ismini verdiğimde Özgür ile görüşüp buraya geldim
dediğimde 'Özgür kim?' diye sordu. Kendisine hatırlattım. Örneğin işte yan
tarafında bulunan hücrelerdeki kişilerin (ki 3 senedir aynı cezaevinde uzun süredir
yatan insanlar bunlar) Ahmet, Reis, bunların soyadını hatırlamakta güçlük
çektiğini ve hatırlayamadığını söyledi. Bunlar da tek kişilik hücredeler,
seslenerek bir duyum alabiliyorum dedi.
Keza aynı davadan aynı koğuşta Ümraniye'de kaldığı Sabri Diri'nin orada olduğunu
söyledi. Ama bunun da ötesinde her gün getirildiği günden buyana hergün sabah,
akşam sayımda ayağa kalkamadığı için, (kalkmadı da demiyorum) ayaklarının
yürüme yetisi, ayağa kalkmasının imkansız olması nedeniyle ayak parmakları
ezildiği için her sayımda sürekli dayağa maruz kaldığını söyledi. "Burası
bir esir kampı. Bunu bilmenizi isitiyorum" dedi. "Burası bir işkence kampı,
her gün her dakika, her gün bunu yaşıyorum; bunu burada yaşayan başkalarının da
olduğunu sanıyorum. Burada çok sayıda yaralı var, ve bu yaralıların tedavi
edilmeleri için hastaneye sevki için ailelerin ve avukatların çeşitli kurumlara
başvuru yapmalıdır, öncelikli girişim bu olmalıdır" dedi. Çok kilolu bir
müvekkilimdi, Ölüm Orucu'nun da getirdiği izler nedeniyle çok zayıfladığını
gördüm. Sinir gazı olarak Ercan Bey'in müvekkilerinin biber gazı olarak tarif
ettiğini Durmuş Kurt sinir gazı olarak ifade ediyor. Keza müvekkilim Özgür
Ayrılmaz, (ÖO'da) kendisi de sinir gazı olarak ifade ediyor. Ve nasıl bulgular
yarattığını, nasıl bir etki yarattığını sorduğumda tanımladıkları,
"ciğerlerde yanma, felç hali tüm vücutta, nefes alamama ve ölmek isteme
duygularıyla içiçe geçiyorsunuz" diyor. Örneğin dün cenazesi defnedilen
Ata'nın sinir gazı sonucu bu hale geldiğini söylüyorlar. Keza sinir gazından Cemal
Ünal'ın şuurunu yitirdiğini, ayrıca müvekkilim olan ve kendisiyle görüşemediğim
ring aracında birlikte olduğu Ayhan Tuncel'in sinir gazı diye tanımladıkları gazdan
şuurunu yitirdiğini ifade ediyorlar. Şu anda durumu nedir bilmiyoruz ama şuur
yitimiyle abuk-subuk konuşuyorlar, kendilerine gelemiyorlardı diyor.
Şimdi şurada bulunmayan Av. M. Ali Kırdök ile ortak müvekkilimiz Cemal Keser ile
görüştü. Cemal Keser, copla tecavüze maruz kalanlardan birisi ve bunun ne şekilde
olduğunu ayrıntılarıyla anlatmış. Ayrıca Kocaeli 1 Nolu F Tipi Cezaevi'ne
getirildiklerinde nizamiye içinde yoğun bir dayak faslından sonra copla tecavüze
uğradığını söylüyor. Keza yine vücudunu gösteriyor M. Ali Kırdök'e kazağını
çıkartarak. Vücudundaki yaygın ekimoz ve morluklara tanık olmuş durumda. Haya burma,
falakaya yatırma, yaygın bir falaka uygulamasından bahsediliyor.
Özgür Ayrılmaz'ın aktardığı bir şeyi söylemek istiyorum. Cezaevine nizamiye
içine girdiğimizde hücrelere atılmadan önce "En büyük asker bizim asker!"
diye bağırmadığımız için sayısız copla sayısız saldırıya uğradığını
söylüyor. Suların banyoya uygun bir ısıda olmadığını söylüyor. Ama Durmuş Kurt
'o soğuk suyla banyo yapmak durumunda kaldım' diyor, 'çünkü çok korkunç gaz
kokuları içerisindeydim' diyor. Havlu istiyorlar havlu verilmiyor, 'kantinden
alacaksınız' deniliyor. 'Hiç bir iletişim kaynakları yok, televizyon yok, tek
kanallı bir radyo var ve sadece müzik yayını var, hiç bir haber alamıyoruz. Ancak
ailelerimiz idareye para yatırırsa bir televizyon ya da bir radyo alabileceğimizi
söylüyorlar. Dışardan ailelerimizin getirdiği aletleri alamayacağımızı
söylediler. Su ısıtmak için ketıl verdiler ancak yaptığımız elektrik
harcamasını bizden alacaklarını belirttiler. Sadece genel aydınlatmaya para
ödemeyeceğimizi söylediler' dedi.
Av. Hakan Karakuş:
Ben M. Ali Eser ile Kazım Gündoğan ile görüştüm. Onların hali ve tutumları,
anlattıkları biraz önce arkadaşlarımın anlattığı tarzda. M. Ali Eser'in
kaburgaları kırık durumda. Yürümekte ve nefes almakta zorlanıyor. Gardiyanların
yardımıyla ve kendisini zorlamasıyla görüşe getirildi. Sayıma aşağı kata
inemediği için (3 kişilik bir yerde kalıyor) her seferinde bu haliyle (her tarafında
yere bere kırık, ezik haliyle) sayımda müdahale grubu adı verilen bir grup
tarafından dövülerek aşağıya indiriliyor. Arkadaşlarının yardımıyla tekrar
yatağına götürülüyor. Diğer müvekkilim de öyle durumu oldukça kritik. Yani iç
organlarında ne olduğunu tam bilemiyorlar ama dışarıda olanlar çok net görülüyor
hemen her taraflarında yara bere var. Ve işkenceler yapılırken kimi zaman tek tek kimi
zaman toplu olarak orada çeşitli mekanlarda bu işkenceler yapılırken biraz önce
anlattıklarıma tanık oluyorlar.
Av. Ayşe Kahraman:
Gözlemlediğim gerek operasyon gerekse Kocaeli'ndeki gözlemlerim arkadaşlarımınkiyle
aynı, duygularım ve fikirlerim aynı. Bugün gerçekten 12 Eylül'den daha dehşet
günler yaşanıyor bunu gördüğüm zaman gözlerim açıldı. Ben aynı zaman da bir
tutuklu ablasıyım. Size nasıl anlatayım bilemiyorum...